Friday, June 17, 2011

Olamaz mi? Olabilir.

Duygu.

Emotion.

Sentimento.

Bir dusunun bakalim akliniza hic cocuklarina duygu diye isim veren bizden baska millet gelecek mi?

Avrupa kitasinda pek sanmiyorum. Asyali da az insan taniyor sayilmam, dolayisiyla olmadigini biliyor gibiyim. Avusturalya Aborjinlerinde ya da Afrika yerlilerinde var midir pek emin degilim. Donuk insanlarla dolu Kuzey Amerika'da ya da fazla civik, kivami sasmislarin toplanma bolgesi olan Guney Amerika'da da olmadigina kalibi basarim.

Ama Turkiye'de var iste. O kadar ki 1983 - 1986 yillari arasinda dogan neredeyse her bes kiz cocugundan birinin adi Duygudur inanin; ben de onlardan biri oldugum icin biliyorum.

Gerci dusununce mantikli. Ne de olsa her millet kulturunde, dilinde kendi icin onemli olanlari on plana cikarirmis. Nasil mesela Eskimolarin dilinde kar ile ilgili yuzlerce ifade var ya da tropik iklimli memleketlerde cocuklara mango, papaya falan gibi isimler veriliyor, bizde de aynen o sekilde Duygu diye isim var iste.

Eskimolar icin kar onemli, biz Turkler icin de duygularimiz.

Simdi gelelim hem milliyeti Turk hem de adi Duygu olan bendenize.

Ben bu aksam bir film izledim. Siz zaten biliyorsunuz. Bilmemeniz mumkun degil, tum Turkiye olarak acilis gununde ayni anda izlediniz, olan var olmayan var hic dusunmediniz tabi ama bizim bu taraflara biraz rotarli ulasti iste.

Adi Ask Tesadufleri Sever.  ( www.asktesaduflerisever.com )

Film cok guzel. Sonucta icinde sizin benim gibi insanlarin ilgisini cekebilecek pek cok oge bir arada. Ask, iyi aile iliskileri, kotu aile iliskileri, eski topraklar, yeni yetmeler, nesiller otesi baglar, nesiller arasi anlasmazliklar ve tabi bir daha ask.

Bunlarin hepsi cok hos. Hepsi insana zamanin nasil gectigini anlamadan bir solukta izlettiriveriyor bu filmi. Ama benim icin bundan cok daha otesi var.

Ben Ankaraliyim. Gururla belirteyim.

Ve son 2 yilda Ankara'da gecirebildigim sure toplam 2 hafta. Icindeyken anlamaz insan ama uzun sure disinda kalinca dusunur bazen.

Ankara'nin yollari, binalari falan hic begenilmez. Hicbir zaman "estetik" bir sehir olamamistir. Devlet memurlarinin hayat mucadelesi verdigi, ciddi, soguk ve sert bir sehir portresinden yobaz ve medeniyetsiz insanlarin kendi saltanatlarini kurdugu "yesil" bir sehre donusmustur Ankara malesef. Mesela her icine girdiginizde cirkin tuvaletlere benzerligi sebebiyle neredeyse cisinizi getiren o kugulu altgeciti bu degisimin simgesi gibidir adeta.

Benim Kugulu Park'imin guzelligini sonduren, yollarda Ankaralilarin yarattigi o canliligi, hareketliligi olduren cirkin alt gecit. Evet, gercek hayatta Kugulu Park'in da Tunali Hilmi'nin de eski tadi kalmadi belki ama film ya iste, insan yine de guzel goruntulere kaniyor. Benim butun cocuklugumun bu parkta gecmis oldugunu da hesaba katarsaniz, filmde parkin gorundugu ilk sahneden itibaren beni tutan aglama komasini da normal karsilayabilirsiniz.

Her neyse duygusalligi bir kenara birakalim, ne diyorduk? Ben Ankaraliyim ve tum olumsuzluklarina ragmen bununla gurur duyuyorum. Cunku Ankara fiziksel guzelliklerin eksikliginden kalan boslugu manevi guzelliklerle doldurmus bir sehirdir. Ya da eskiden oyleydi diyelim. Benim anilarimda oyle.

Iste bu filmde de tam olarak onlari buldum ben. Anilarimi. Karne gunu Tunali'da yapilan yumurta savaslari, Kugulu Park'a gitmeler, Turkiye'nin geri kalan nufusunun nefret ettigi ama bir sekilde Ankaralilara sempatik gelen "la bebe"li cumleler, Manhattan, Sinasi Sahnesi, Cafemiz, Cinnah, Botanik Parki, eski Ankara evleri, hatta ve hatta bu evlerin birindeki fayanslar. Deniz karakterinin kucuklugunde yasadigi evin banyo fayanslariydi sanirim, bizim eski Tunali'daki evde de mutfaktaydi onlar.

Simdi nasil aglamayayim ben bu filmde?! Inanin filmin ana konusu olan aski gozum gormedi, hatta bu kadar fazla tesadufi olmasi biraz sikti bile beni. Ama o Ankara ogeleri. Sadece Ankaralilarin farkina varabilecegi o incelikler. Iste onlar beni bitirdi ve o cirkin, o egitimsiz kara beyinli dincilerin yuvasi haline gelmis benim guzel Ankarami deli gibi ozlettirdi bana. Ondan yoksun olmaktan, ondan uzak olmaktan hic hoslanmadim o 118 dakika boyunca.

Normalde Ankara'yi pek ozlemem ben. Icinde yasayan ailemi ve dostlarimi ozlerim sadece. Ankara'da degil Tunceli'de olsalar fark etmez yani - ki yakinda o da olacak, buyuk cogunlugu CHP'ye oy vermis nadir sehirlerden oldugundan Tunceli, hepsinin toplanip oraya yerlesmesine az kaldigina inaniyorum.

Ama bu film oyle guzel, oyle gercek anlatmisti ki Ankarayi ozlememek mumkun olmadi! Bu filmde benim Ankaram vardi, yeni turemis bir grup eskiyanin Ankarasi degil. Dolayisiyla cok begendim ben bu filmi.

Ve dusundum. Ben ve benim gibi yuzbinlerce genc kendi ozgur iradeleri ve kisisel dusunce yapilari dogrultusunda bir secip yapti.

Estetik yoksunu sehirleri terk edip dunyanin dort bir tarafina dagildi, dagilmaya da devam edecek. Cogunun kafasinda Turkiye'de elde etmelerine 40 yil bekleseler firsat verilmeyecek basarilari yakalamak var. Kolay olanla yetinmeyip zorun ustesinden gelmek var. Ben sahsen sirf o yuzden kalktim,  8500km uzaga tasindim ama yine de insan boylesi bir secim yapip kendini mahrum ettiklerini nadiren de olsa aklina getirmeden yapamiyor.

Benim Ankarami benim bir zamanlar yasadigim gibi anlatabildikleri ve hafizamdaki tum guzel anilari  yeniden canlandirdiklari icin film ekibindeki herkese tesekkur ederim! 

Belki bir gun Ankara yeniden bizlerin gonlunde, Mustafa'nin da icinde yattigi gibi bir baskent olur.

Olamaz mi?

Olabilir.

Hepinize mutlu anilar biriktirebildiginiz sehirlerde gecen mutlu  yasamlar dilerim!

Duygu

Tuesday, May 31, 2011

Amerikan Egitim Sistemini Nasil Alt Ettim?

19 yil.

19 yil boyunca egitildim ben. Once okuma-yazma olayini cozmek zorundaydim.

"Tamam!" dedim kendi kendime.

"Belli kolay olmayacak bu is. Tuh ya, tam da barbienin yenisi gelmisti asagidaki magazaya! Acaba babayi kandirsak kirmizi kiyafetli bale yapanini da alir mi ki yarin??..Neyse dur simdi konsantre ol! Su sayfayi A'larla doldur. Sonra B'ler var. Acaba soldan saga surekli A A A A A yazsam mi daha hizli biter yoksa yukaridan asagi  A diye mi yazsam?.."
                             A
                             A
                             A
                             A

Sonra bir sekilde okuma yazma defterini kapattim. Ustune ustluk sayi dogrusunu bile anlamistim. Inanmazsaniz anneme babama sorun, artik okulu geride birakmaya hazirdim. Anneme gittim,

"Bak! Okuma yazma biliyorum. Matematikten cok iyi anliyorum. Ya...Sayi dogrusunu bile biliyorum ben ya...Mezun olmaya hazirim. Soyle ogretmene de bitsin bu is" demistim.

Egitim olayinda sabrimin siniri ilkokul 1'in 2. donemine kadardi yani. Nasil bilebilirdim ki 18.5 yilim daha oldugunu...

Ilkokul, ortaokul, lise, hepsi tipik.

Sinavlar, sozluler, sinif kavgalari, oglanlarin ezilmis teneke kutulariyla yaptigi maclar, ogle aralari, bahce turlari, en iyi arkadaslar, kuslukler, hocalar, ezik resim-muzik hocalari, alternatif egitimi seven matematik hocalari, yalaka sinif baskanlari, "cool" sinif cikintilari, arka sira ceteleri, on sira mudavimleri, asklar, kesismeler, cikma teklifleri, kod isimler...Hepsi tipik, hepsi hangi okulda hangi sehirde okumus olursaniz olun benzer.

Farkliliklarin basladigi yerse universite tabi. O yuva yikan, insanda kendini ve baskalarini oldurme icgudulerini uyandiran, halk deyimiyle "at yarisi" sinavin ogrenci beyninde yarattigi tahribattan midir nedir bilinmez, o ana kadar etrafindakilerle birlikte bir toplulugun parcasi gibi hissedebilmek icin, birilerine ya da bir seylere benzeme cabasiyla bir taraflarini yirtmis gencler bir anda farklilasma arzusuna burunuverir. Herkesin uzerinde uzmanlastigi, kendine ait bir alan vardir artik.

Bir bakmisiniz yillarca mudur yardimcisindan saci uzun diye azar yedigini izlediginiz oglanlar birer Wentworth Miller kafa olmus, tam tesekkurlu 3 numara tirasli tipler de Baris Manco.

Yani ozetle universite egitim yolculugunun degisim duragidir. Gerek fiziksel gerekse zihinsel anlamda tek kalip olmaya yonlendirilmis genc universitede bireyselligini kesfedebilir.  (Tabi eger sansliysa ve zorla anasinin babasinin onun icin sectigi kelalaka bir bolumde okumak yerine kendi istedigi seyi okuyabilmisse.)

En son ilkokul 1'in 2.doneminde kalmistik. Hizlica ileri sardik, ustune 16.5 yil daha ekledik ve geldik benim New York'taki master macerama.

Simdi bildigimiz her seyi bir unutalim.

Sinif ici aliskanliklari unutun, dostluklari, dersi kaynatmalari,  birlikte sinavlara calismayi, birbirine destek olmayi, kostek olmayi, kopya vermeyi, kopya almayi, Wikipedia'yi, uyduruk proje teslimlerini, konusurmus gibi yapip okunan sunumlari, hocalardan alenen not dilenmeyi,  hak edermis gibi yapip ustu kapali not dilenmeyi, simdiye kadar ilkokul, ortaokul, lise, universitedeki herhangi bir sinifta bizzat yasadiginiz her seyi unutun.

Simdi bir de bildiginizi sandiginiz sular seller gibi Ingilizcenizi unutun.

Hazir eliniz degmisken alistiginiz seyleri yemeyi icmeyi unutun. Migrosa gidip aylik mutfak alisverisi yapmayi, bakkala gidip dondurma almayi unutun. Sevdiginiz kitaplari unutun, hosunuza giden kose yazarlarinin yazdigi gazeteleri unutun. Hep gittiginiz o sinemayi unutun. Bir de arkadaslarinizla her pazar bulustugunuz o kafeyi. Arabanizi unutun. Kiyafetlerinizi unutun. Kiz grubunuzla birlikte salina salina yururken uzerinizde olusan ortak aurayi unutun. Ailenizi unutun. Komsularinizi unutun.

Her seyi sildiniz mi? Tamam. Amerika'da master yapabilirsiniz artik.

Iste ben Amerikan egitim sistemini boyle alt ettim. Sil bastan yaparak. "Ne gerek var canim, abartiyor!? Artik internet var, skype var, whatsapp var, var da var" diyebilirsiniz.

Demeyin.

Cunku bu boyle. Ama uzulecek de korkacak da bir sey yok. Bu master her seye ragmen dunyanin sonu degildi, baslangiciydi benim icin.

"Your home is always here, your opportunities are not." diye yazmisti gecen cok sevdigim bir arkadasim.

Benim de simdiye kadarki tum cabam bu sebeptendi. Umarim egitim hayatim gelecekte de aynen bu sekilde devam eder. Kim bilir belki bir MBA yapmak isterim, belki otellerden sıkılır, kotu giyinen insanlar konusuna parmak basmak isterim, gider imaj danismanligi okurum. Ya da derim ki bu kadar para mevzuu yeter, ben artik resim dersleri almak istiyorum.

Suan ileride ne okuyacagimi bilmiyorum. Tek bildigim egitimin degerinin tartisilmaz oldugu ama ote yandan da ailesinden ya da yakinlarindan destek gormeyen kimsenin bu degerin farkina varamayacagi.

Ben istedigim zaman istedigimi okumama izin veren ve buna maddi manevi her anlamda destek olan bir annem oldugu icin sadece Turkiye'nin degil, tum dunyanin en sansli evladiyim!

Bu diploma benim degil, annemle ikimizin!

Anadolu liseleri sinavindan beri tum egitim hayatim boyunca her sinava benimle girdin, her sozlude yanimda durdun. Universiteye kadar iyiydin de o noktadan beridir de oluk oluk para akittin. Ben olmasam simdiye ayri ayri 2 is kurmustun belki de ya da 20 kere dunyayi turlamistin ya da biri Paris'te digeri Siena'da iki ev almistin ya da ne bileyim dolabini Chanel cantalar, Prada ayakkabilarla donatmistin.

Bilmiyorum anne. Gonlunce sadece kendine harcamistin parani.

Ama ben varim diye bunlarin hicbirini yapamadin, yapmamayi tercih ettin.

Bak simdi sonuna geldik. Ben Amerikan egitim sistemini de basariyla alt ettim ve birkac gune elime bir kagit parcasi daha tutusturacaklar.

O kagit parcasi da, benim tum basarilarim da hepsi senin. Hepsi sana ait.

Tesekkur ederim anne. Seni seviyorum ve herkes icin Tanri'dan senin gibi bir anne diliyorum!

Duygu

Saturday, April 30, 2011

NAH NAH NAH COME ONNNN

Belki bazilariniz fark etmistir, ben renk cesitliligini severim.

Ilkbaharin gelmesiyle Rihanna'nin saclarini cart kirmizi yapmasi size ipucu vermediyse, ben aciklayayim.

Bu yaz COK RENKLIYIZ.

MTV'nin 11 ulkede yayindan kaldirmak zorunda kaldigi Rihanna'nin son sarkisi S&M'e cektigi klip mesela...

Tahmin ediyorum Turkiye'de de yasaklanmistir. Konuyla ilgili kesin bir bilgiye sahip degilim ama 10 ulkede yasaklanmissa, 11. de kesin bizizdir. Tabi o diger ulkelerde MTV'den izleyemeyenler icin YouTube ve hatta VEVO gibi secenekler var ama Turkiye'de her ikisi de kapali. Bir de bu platfrom var tabi, blogspot. Ama onun da akibeti en son ne oldu takip edemedim.

Ac kapa blogga...

Neyse konumuza donelim, renkler. Ben paylasayim da nasil izleyeceginizi kesfetmek size kalmis. Kirmizi saclarindan hizini alamayan asi hanim kizimiz soyle bir video ile yaza merhaba diyor:




Epey renkli degil mi?? Bence Katy Perry'nin California Girls'uden daha yasaklanilasi degil. 

Her neyse...

Bu yazki renk skalamizin ne kadar parlak ve carpici olacaginin habercisi bu klip sadece bir baslangic. New Yorklularin satin alip alip tuketmesi ve sehri boyamasi planlanan diger renkler arasinda sunlar var:

ZARA 




BEN & JERRY'S


 KATE SPADE

IPHONE

 H&M

 MAC COSMETICS


OPI NAIL COLOR
NIKKI MINAJ


MAYOR BLOOMBERG

CENTRAL PARK

SARAH JESSICA PARKER

NYU '11 MEZUNIYETI 

NYC TAKSILERI
NYC SOKAKLARI

 MACY'S VITRINLERI

NYC METROLARI

ve hepsinden ote, bu sehri dunyanin 
en guzel
en ilginc 
 en ozgur 
sehri yapan 

NYC INSANLARI



Derken derken burada bizim yaz boyle gececege benziyor. Her sehir bu kadar renkli olmalidir demiyorum. Ama kisinin ne kadar renkli olacagina kendinden baska kimse karisamamalidir degil mi?

Hepinizin istediginiz renk olabildigi bir dunya dileklerimle!

Duygu

Yasal Hatirlatma: Fotograflarin hicbiri bana ait degildir. Kaynaklarini ogrenmek isteyenler bana ulasabilir.

Tuesday, April 26, 2011

Boston'da Gunes Sari

Merhabalar!

Baktim da en son 20 gun once gorusmusuz. 20 gundur yine kabimiza sigmiyoruz, kosusturup duruyoruz bazen bir amac ugruna bazen de tumuyle amacsizca. Bu 20 gunluk sure icinde yaptigim en guzel sey Boston seyahatimdi.

New York'ta yasayabilme firsati gercekten cok degerli, cok guzel bir sans. Ama ondan daha da guzeli siz New York'ta yasarken Boston'da da eski universite dostlarinizdan birinin yasiyor olmasi!

Annem hep anlatirdi, tum dostluklar guzel de universitede kurulan dostluklar bir ayri diye.

Kadin yine hakli yine hakli yahu!

Bir suru arkadas arasinda cok az kisi butun elemeleri gecer, butun duvarlari yuksek atlar da dost seviyesine cikar ya hani...iste bu universitedekiler o cok az kisi arasinda benim icin.

Bu yuzden olacak, Boston'da yasayan arkadasimla universiteden ortak dostumuz Amerika'ya gelip Boston ve New York duraklari yapmak istedigini daha ilk soyleyisinde 3 kiz mukemmel vakit gecirecegimizi biliyordum!

Hepimizin vardir uzun sure hic gorusemedigi ama gorustugu ilk anda aynen biraktigi yerden muhabbete devam edebildigi arkadaslari. Iste bu kizlar oyle benim icin. Sanki 3 yil once hep birlikte yemek yerken birden birimizin telefonu caldi, digeri tuvalete kadar gitti de simdi herkes yeniden masaya donmus muhabbetimize devam ediyor gibiydik.

3 yil degil de 3 dakika gecmis gibi...

Aslina bakarsaniz gercekte 3 yil gecmesi sanki daha bile guzellestirmis dostlugumuzu cunku daha renkli insanlar olmusuz. 3 yil once biraktigimiz masadayiz ama ucumuz de farkli insanlariz. Muhabbetin malzemeleri degismis azicik ama birlikte olmanin verdigi lezzet ayni! Bir de ustune kesfetme duygusunun tadi binince Boston'da mukemmel bir haftasonu yasadik!

Boston cok guzel bir sehir. Amerika'nin pek cok yeri gibi burasi da duzenli. Parktaki ciceklerden apartmanlarin dizilisine kadar her sey planli, hicbir sey rastgele degil. Bir de ustune Boston insaninin o aristokrak yapisini ekleyin, iste size kusursuz sehir. Hatta bana gore biraz fazla kusursuz. Herkes o kadar egitimli, o kadar yuksek gelirli ve...o kadar beyaz ki sehirde heyecan katsayisi azalmis.

Herkesin guzel bir isi var, guzel mi guzel evlerde yasiyorlar. Guzel yemekler yiyip, guzel saraplar iciyorlar. Bunlari kolay elde etmislerdir demiyorum. Elbette herkes bu standartlar icin calisip cabalamistir ama sonucta bunu coktan elde etmisler de artik hayatta ugruna yaristiklari bir sey kalmamis gibi hissettim. Bir seyler ugruna savasmanin, basarili olmak icin insanin kendini paralamasinin nasil bir duygu oldugunu unutmus gibi Bostonlular. Rahat ve zenginler...Ama genellemeler yanlis sonuclar verir elbette. Bu benim basit ve coook uzaktan bir gozlemim sadece. Bir de boyle hissetmemin sebebi tam tersi bir yasam kavgasinin verildigi bir yerde yasiyor olmam olabilir.

Ne demis dogma buyume New York'lu Lady Gaga,

"I'm from New York. I would kill to get what I want."

Iste Boston'da o coskuyu, o hirsi goremedim. Herkes o kadar saygili, o kadar seviyeli ki Lady Gaga da Boston'da buyuse, o cumle yerine,

"I'm from Boston. I would kill myself if I ever had to fight." diyebilirdi belki.

Sonucta Boston cok guzel bir sehir, sadece renk cesitliligi az. Buna karsin New York da bir o kadar kalabalik  pastel boya kutusu. Hani ilkokulda olurdu ya, 96 renkli setler; icinden gunesi boyayacak bir sari tonu secene kadar resim dersi biterdi. Iste oyle bir yer.

Birinin size gunesinizin ne tonda sari olmasi gerektigini soylemesini tercih ediyorsaniz Boston mukemmel bir sehir. Gerek sehirsel estetik anlaminda gerekse icinde yasayan nufusun kafa yapisi anlaminda...Ama gunesin rengini kendiniz icat etmek istiyorsaniz sizi bu tarafa alalim.

Ne de olsa gunesin mor, kaldirimlarin fusya, agaclarin da mavi olmasina izin var New York'ta.

Gerci bugun konumuz New York degil. Ben kendimi tutamayarak her konunun icine onu da dahil ediyorum. Kusura bakmayin, en iyisi gelin benim Boston fotograflarima bakin, bir de hazir Boston'dan bahsetmisken burayi ziyaret etmek isteyenlere onerilerde bulunalim.

 Boston Common Park
Mukemmel bir park. Tum ABD'nin ilk halka acik parki. 
Bir kere sonbaharda bir kere de ilkbaharda gittim. Her ikisinde de park binlerce renge bulanmisti. MUTLAKA gorulmeli.

Boston Common Park'indaki Ordekler
Robert McCloskey'nin cocuk klasigi, Make Way for Ducklings eserinden esinlenilmis. Anneler gununde cok populer bir resim cekme duragi oluyormus.

 Parktaki kucuk golde bir tur atmak isterseniz bu sevimli mi sevimli kugulara atlayabilirsiniz!

Boston'un Ilk Babtist Kiliesi onundeki ilginc sanat eserleri

Gelelim yiyecek icecek mevzuuna!

KESINLIKLE UGRAMANIZ GEREKEN 3 DURAK VAR.

1. Neptune Oyster
Once

Sonra :)

Inanilmaz lezzetli istiridye menusunden istediklerinizi secip, kendi istiridye tabaginizi yaratabilirsiniz.
Ana yemek olarak da sicak LOBSTER ROLL. 
Baska bir sey soylerseniz gercekten kalbimi kirarsiniz :)
DIKKAT: Restoran haftaicleri erken kapaniyor ve genelde bekleme suresi 1 saat civarinda. Planinizi ona gore yapin.

2. Giacomo's Restaurant
http://boston.gaycities.com/restaurants/60441-giacomos-restaurant
Bu metrekaresi kucuk nami buyuk Italyan restoraninda yemekler O KADAR GUZEL KI birakin resim cekmeyi, nefes bile almadan sadece yemek yedik :) O yuzden ancak disaridan gorunusunu verebiliyorum. Bu kalabalik kesinlikle abarti degil. Bekleme suresi 1-2 saat olabiliyor. Erken gitmenizde fayda var. Bekleme listesiyle ugrasan patron gorunumlu sarisin garson hanim ne kadar sert ve huysuzsa, icerideki hizmet de o kadar icten ve guzel. Her ne yemek isterseniz yiyin, bu restoranda yanlis secim yok. Sectiginiz makarnanin yanina Chianti house wine'i oneririm.

3. Mike's Pastry
http://kickndig.wordpress.com/

Ve bir Boston klasigi daha! Ama ne klasik!! Ben boyle cannoli Italya'da bile yemedim. Buradan da anladiginiz uzere yemeniz gerekenler arasinda Cannoli birinci sirada. 

 http://www.flickr.com/photos/nchoz/1412187343/

Tabi Lobster Tail de kacmaz. 
 http://www.bananawonder.com/2010/04/holly-cannolis-and-luxurious.html

 Gitmisken cilekli Boston cream dolgulu tatli coregi de yemeniz sart. Oldu zaten 1500 kalori. Bir noktada durun diyecegim ama zor...biliyorum.

Hatirlatalim, 
Mike's Pastry'nin Amerika icinde evlere siparisi de var. :)
http://www.mikespastry.com/orderForm.html

http://www.travelpod.com/travel-photo/chuyimuiy/1/1284152211/inside-mike-s-pastry.jpg/tpod.html
Icerisi saat kacta giderseniz gidin, gunlerden ne olursa olsun, surekli boyle. Beklememenin taktigini veriyorum. 
Iceri girip kalabaliga aldirmadan profesyonelce derhal sola donun. Masalarin arasindan tezgaha ulasin, girisi kapatan kalabaliktan siyrilmis bir sekilde kendinizi soldaki kucuk kalabaligin arasinda kol bacak uzatarak 
siparis verirken bulacaksiniz. 
Bu taktigi bizlere kazandiran canim dostum, uzman Mike musterisi Elif'e tesekkuru bir borc bilirim!

Herkesin Bostonlular kadar saygili, New Yorklular kadar  da renkli olabildigi bir dunya olsa fena olmaz miydi?..

Duygu

Not: Bana ikinci kez evini acan dostum ve varligiyla iki haftasonumu birden guzellestiren canim arkadasim! Sizi cok seviyorum! Iyi ki varsiniz!

Tuesday, April 5, 2011

New York'taki Turk Renkleri

Herkese selamlar!

Soyle bir baktim da en son taa Oscarlar zamaninda yazmisim. Yine fazla uzun bir ara ve yine benim cok gecerli bahanelerim var zira yine dunyayi kesfetmekle mesguldum.

Hawaii'ye gittim. 

Cok guzeldi. Firsati olup da tropik bir yerlere gitmek isteyenlere siddetle tavsiye ederim. Yalniz en buyuk onerim sadece bir adada kalmamalari olur. Onun disinda sayfalar dolusu Hawaii tavsiyelerinde de bulunabilirim. Hatta basimizdan gecen tum maceralari anlatmayi da cok istiyorum ama bu sefer degil.

Bugun bambaska bir konudan bahsetmek istiyorum. 

New York'taki basarili Turkler kimdir, ne yapar, nasil yasar?..

Gecen Sabah gazetesinde bir roportaja denk geldim. New York'ta yasayan ve sampanya patlatarak para kazanan birkac Turk gencinden ve bu genclerin basarilarindan bahsediliyordu roportajda.

http://www.sabah.com.tr/Cumartesi/2011/03/26/new_yorkta_sampanya_patlatip_para_kazanan_turkler

Hepsini taniyorum. Hepsi gercekten cok calisiyor. Oyle sampanyalar patlatip eglenerek para kazanma fikrinin kulaga geldigi kadar kolay degil isleri ama bir sekilde kendilerini buna adamislar ve calisan her insan gibi onlar da basarili olmuslar.

Kendileri tebrik ediyorum, basarilarinin katlanarak artmasini diliyorum ve hic durmuyorum bu haberden ilham alarak en az onlar kadar adinin gazeterlerde yer almasi gerektigini dusundugum baska insanlari Sabah gazetesinde degil ama en azindan bu blogta sizlere anlatmak istiyorum.

Gurur verici bu Turklere deginmeden once gelin New York'taki sosyal dinamikleri bir kere daha hatirlatayim.

Daha once de bahsetmistim. Benim is ve okul yasamimi sadece Amerikalilar olusturuyor ama cumadan pazara tum haftasonu canim arkadaslarim, sevgili kaderdaslarim Turklerle renkleniyor! 2 yildir New York'ta bir hayli Turk tanidim ve ne mutlu bana ki tanimaya da devam ediyorum. Bu zincirleme reaksiyonun bir sonu varmis gibi de gorunmuyor. Burada onbinlerce Turk var ve bu nufus her gecen gun artmaya devam ediyor. Geri donenler de var elbette ama sadece benim son 3 ay icinde duydugum yerlesme haberi geri donme haberlerinden cok daha fazla. Gercekten tum Amerika'daki en kalabalik Turk toplulugu New York/New Jersey ikilisinde galiba. 

Hawaii'de mesela toplasaniz 50 tane Turk varmis. Kafaya koysaniz hepsiyle tanismaniz 10 gun surer. Sonra her birini kafanizda bir yerlere oturtmaniz da daha kolaydir tahmin ediyorum. Siyaha siyah, beyaza beyaz diyebilmek son derece siradan bir istir.

Burada malesef pek oyle degil. Dikkat ettiyseniz en kalabalik Turk toplulugu dedim az once...Kalabalik cok da olumlu bir sifat degil. Hatta nötr bile sayilmaz. Ne demisler, nerede cokluk orada bokluk.

Kalabaligin kendi kafaniza uyan kismini bulabildiginiz surece arkaniz saglam. Endise etmenize gerek yok. Ama kalabalik o kadar cok rengi ayni anda icinde barindiriyor ki daldan dala atlayip durursaniz toz pembeye de konabilirsiniz bok rengine de. Ve isin kotusu bu kalabalikta toz pembeler son derece dogal bir sekilde bok rengi, bok renkleri de toz pembe gorunebiliyor.

Renk korlugunu engelleyici gozlukler var tabi. Ama onlari da ancak adam akilli bir sure gectikten sonra edinebiliyorsunuz. Ilk gelis aniyla renk korlugu korumasi olan gozlukler gelinceye kadarki sureye dikkat etmek gerek.

Simdi gelin tum bu Turk kalabaliginin ortasinda olmanin en zevkli yanini anlatayim: Basta bahsettigim gurur duyulacak Turkler.
Mesela Onur. Eski ev arkadasim. Dunya iyisi bir insan! Kalbi devasa buyuklukte ama onun gurur verici yani bu buyuk kalbi degil, bitmek tukenmek bilmeyen calisma azmi! Onur cogumuz gibi New York'a master yapmaya geliyor. Basariyla masterini tamamliyor ve sira calismaya geliyor. BIrkac sirkette sansini denedikten sonra baskalarinin isini buyutmektense kendi patronu olmaya karar veriyor ve kendi reklam sirketi Gourmet Marketing'i kuruyor.

www.gourmetmarketing.com

Bu sirketin yeni dogmus bebeklik anlarina bizzat sahit olmus biri olarak soyleyebilecegim tek sey calismak, calismak ve daha cok calismak.

Onur gecesi gunduzu olmadan, kendine asla izin vermeden ve yeri geldi mi baskalarinin islerini de yaparak kurdugu sirketi simdilerde epey buyuttu. Pek cok musterisi var artik ve sirket ben bunlari yazarken bile buyumeye devam ediyor. 

Onur gurur duyulacak bir adam cunku hic durmadan calisti cabaladi ve simdi de hak ettigi meyveleri yiyor.

Gelelim Koray'a. Koray aslinda bir finansci. Belki de ailesini mutlu etmek icin finans okuyor ve basariyle bir universite diplomasi sahibi oluyor. Yalniz diplomayi eline alir almaz ailesine teslim ediyor ve tum benligini kaplayan asil aski icin renkli yolculuguna basliyor. Sinema aski.

Yolculugu Koray'i gelecekte nereye atar bilinmez ama suan New York'un en saygin sinema okulunda yonetmenlik okuyor. NYU Tisch'de. Hocalari dunyaca unlu sinemacilar, sinif arkadaslariysa gelecegin dunyaca unlu sinemacilari! Tabi kendisi de. Bir de gorseniz dunyanin en mutevazi insani! Kariyerinde ve egitiminde cok cok az sayida Turk'un gelebilecegi bir noktaya gelmis olmasina ragmen asla kendini ovmuyor! 

Ben bir ask bilirim, o da sinema diyor. Elinde kamerasi yemeden icmeden geziyor da duruyor. Gecen gun davet edildigi bir nikahi cekmis. Yanimda Damla'yla birlikte izledik videosunu. Iki kiz durmadan aaaaaaaaayyy aaaaaaaaayy diyerek gozlerimiz dola dola, hem sevinerek hem olayin guzelliginden, naifliginden icimiz burkularak izledik. Icindeki sinema askini tatmin edebilmek icin oylesine cektigi videolar bile bu kadar carpici oluyorsa, uzerinde oturup uzun uzun dusundugu buyuk butceli projeler nasil olacak merakla bekliyorum ve kendisiyle gurur duyuyorum!

www.ineedanoscar.com 

Bu arada demin Damla dedim, ondan bahsetmis miydim size ben?

Su binlerce erkek muhendisin ortasinda kalmis bir tane kadin muhendis olur ya universitelerde. Hani genelde erkekler ortasinda kala kala kendisi de erkeklesir, kabalasir, kadinligini bir kenara itip sadece muhendis kimligine yogunlasir! Cok zekidir ama iste o kadar. Cok zekidir sadece.

Damla onlardan degil.

Evet cok zeki. Evet onlarca erkegin ortasinda tek kalmis bir kadin. Ama Damla en bakimli hatunlari catlatacak kadar da guzel ve kadin gibi bir kadin. Kucuk, kompakt bir yapisi var ama beyninin kapasitesi daglara taslara sigmiyor! Bizler daha neydik ne olduk anlamadan o ODTU lisans ve ODTU masterini birinciliklerle bitiriyor. Tabiki kalibina sigamayip Ivy League okullarindan Columbia'da yine onlarca erkegin arasinda birinciligi elinde tutarak doktora yapiyor. Bir iki yila o da bitecek ve minicik boyu, guzel mi guzel massssmavi gozleri ve hadi canim bu kiz hayatta muhendis olamaz dedirttirecek hayat enerjisiyle Damla pille calisan arabalar icat edecek! Evet yanlis duymadiniz. Dunyada yakinda savaslara sebep olan, insan olduren, dogayi kirleten petrola ihtiyac duymayan arabalar kullanilacak? Nasil mi? Ben bilmem Damla'ya sorun, size anlatir. Benim tek bildigim Damla uzerinde calistigi konuya asik ve her elini attigi alanda birinci olup duran bir kiz.

Gelin de sevmeyin, gurur duymayin!

Onur, Koray, Damla ve daha niceleri...Bu liste uzar gider.

Ozetle biz burda kalabalik bir topluluguz. Kendi marketlerimiz var, kendi benzin istasyonlarimiz, limuzin sirketlerimiz, seyahat acentalarimiz, otellerimiz, otelcilerimiz, insaatcilarimiz, emlakcilarimiz, avukatlarimiz, doktorlarimiz, barlarimiz, restoranlarimiz var. 

Sormayin. Cok kalabaligiz cok!

Bu kalabalikta bazilarimiz ak bazilarimiz kara. Kara olanlari, bok rengi olanlari ne yapariz bilemiyorum ama ak olanlar, toz pembe olanlar!! Iste onlar, hem kendi calistiklari alanlari hic durmaksiniz ileriye tasiyarak insanlik icin cok guzel seyler yapiyorlar, hem de kendi ulkeleri icin hukumetin milyon dolarlar harcasa da yapamayacagi olumlu reklami yapiyorlar.

Turk adini gururla tasimak, Turklugu yuceltmek cok onemlidir ya bizim icin, iste bu aklar, toz pembeler onu yapiyor.

Gurur duymak lazim tabi. Ama gurur duymak yetmez. Desteklemek de lazim. 

O yuzden ben bir kere daha hatirlayatim:

www.gourmetmarketing.com ve www.ineedanoscar.com

Bir de sunlar var: en az Onur, Koray ve Damla kadar basarili. Onlar kadar gurur duyulasi.

www.silakarakaya.com

www.korhanbasaran.com

ve benim burda yazarak bitiremeyecegim daha binlerce toz pembe renginde insan! Hic biri sansla buralara gelmemis. Hepsi yaptigi isi cok sevmis ve kopek gibi calismis, hala da calisiyor. Hepsi New York'ta yasiyor, hepsi cok basarili ve hepsi Turk.

Sapka cikarip ayakta 10 dakika alkislayin demiyorum ama en azindan web sitelerine girip yaptiklari islere bir goz atmakta fayda var.

Herkese Turkiye'nin adini tum dunyada duyuracak, bu ulkenin politik cikmazlar ve din golgesi altinda fikir ozgurluklerinin yok edildigi, kendi icine donuk, tek renkli bir nufustan ibaret olmadigini kanitlayacak buyuk basarilarla dolu gunler dilerim!

Duygu

Tuesday, March 1, 2011

Digiturk, James Franco ve Egemen Bagis'in Ortak Yonu Ne?

Ben geldim. Yine yaziyorum ama kimler okuyacak merak ediyorum. Yani bu blog isine basladigim donemlerde bir suru kisi bana Turkce yazma, hitap ettigin kitleyi cok daraltiyorsun, nasilsa senin yazdiklarini merak edip okuyacak insanlar Ingilizce biliyor, sen Ingilizce yaz demislerdi de, sacmalamayin insanin anadili gibisi olur mu demistim....

Buyurun!

Simdi okuyacak adam kalmadi iyi mi!?

Yani elbette Blogspot erisimi yok edilemez. Tipki YouTube orneginde oldugu gibi.

Yine su akar yolunu bulur ama dogal yollardan olusmus devasa okyanuslar varken zorla yapay goller yaratmanin anlami ne!?

Haberi ilk duydugumda aklima 3 sey geldi.

1. AHHH!! K Tunnel borsada ticareti yapilan halka acik bir sirket olsaydi da direk butun parami onun hisselerine yagdirsaydim!

2. Digiturk son donemde epey musteri kaybetti diye duymustum. Spekulasyona sebep olmaktan daha iyi bir reklam yapma sekli yok. Cok ince bir taktik uygulaniyor olmasin?

3. Tuh ulan! Keske soz dinleseydim de blog macerama Ingilizce baslasaydim.

Cogunuz izlemistir umarim ama Digiturk 5N1K'da kendini savundu:


GOOGLE'I DA DAVA ETTIK!!

:)))

Edin tabi yaaa! Hazir etmisken Facebook Twitter alayina girisin!! Yalniz sakin yasa disi yayinlar yaptigini iddia ettiginiz kisilere dokunmayin. 

Ben neyi kaciriyorum soyler misiniz?? Bana neden yasa disi yayin yapan insanlara bireysel olarak dava acilip, onlarin sayfalarini (ve diger milyonlarca sayfayi) toptan karartmak yerine, sadece yasadisi oldugu iddia edilen yayinlar kaldirilamiyor bir anlatin lutfen??

IP adresleri degisiyor, degismiyor, alt alan adlari vs vs!! Bunlarin hepsini gecin! Bu insanlara bireysel olarak ceza verilsin. Sanki simdi blogspot'u kapattilar diye bu insanlar baska sitelerden yayin yapamayacak mi?!? Interneti kapatin olsun bitsin en iyisi ya. Madem gerilemek icin can atiyoruz, toptan buyuk bir geri adim atalim herkes icin daha kolay olsun!

IP adresleriymis, Digiturk kivirmalariymis beni ve bu durumdan madur olan yuzbinlerce insani ilgilendirmez.

BUYUK SONUC:

Blogspot 0 - Turk Ifade Tutsakligi 1

-------------------------------------------------------------------------------------------------

Oscarlar oldu bitti. Turkiye'de ne kadar ilgi cekti emin degilim ama burada tabi herkes epey yazdi cizdi konustu. Ortaya cikan iki kesin sonuc:

1. Cate Blanchett gecenin en ozgun ve en şık kadiniydi.

https://breakfastwithfashion.wordpress.com/2011/02/27/my-2011-oscar-fashion-picks/


2. James Franco ucmustu.

http://www.tv.com/this-2011-oscars-were-exactly-medium-okay!/story/25256.html

Bizim okulun gazetesinde kose yazari bir cocuk Franco'nun bu ilgisizliginin altinda aslinda insanlara bir sey kanitlama derdi oldugundan bahsetmis.

Oscarlar uzun bir suredir gercekten basarili filmleri odullendirmek uzerine yogunlasmiyor. Oscarlar artik sadece politikadan, cikar meselelerinden ibaret. 

Ve bu bilincli gencligi hic ama hic ilgilendirmiyor.

Peki gercekten amaci bu ince noktayi kanitlamaksa niye bu ise evet dedi? Madem Oscarlarin geldigi noktadan cok bunalmis, o zaman bunu adam gibi cikip dosdogru anlatsin! Bir hareket baslatsin. Yanlis gidisati duzeltme cabasi icinde olsun.

Harvey Milk'in sevgilisiyken aktivist olmayi biliyor, James Franco'yken niye sadece ot icip ilgisiz davranmak yerine poposunu kaldirip gercekten bir seyleri degistirmeyi denemiyor.

Bilemedim.

-------------------------------------------------------------------------------------------------

Bir de iki kesim arasinda nispeten pozitif arabulucu, denge kurucu gibi davranmis oldugunu dusundugum Devlet Bakani ve Basmuzakereci, eski meslektasim (cevirmen) Egemen Bagis yemedi icmedi Twitter'ta muhalefete saldirdi, CHP Genelbaskani Kemal Kilicdaroglu'na inceden giydirmek istedi.

"Kemal Bey Londra'daymis. AB baskentlerinden oldugu icin uyarmak isterim. Orada trafik sagdan degil soldan akar.....Aman lutfen dikkat etsin."
http://twitter.com/#!/Egemen_Bagis

Garibime gitti. Sasirdim ve kinadim.

-------------------------------------------------------------------------------------------------

Gunun ozeti: Digiturk, James Franco ve Egemen Bagis. Ucu de cikar meseleleri yuzunden sacma sapan hareketlerde bulundu ve kendilerini parlatmak adina, baskalarina camur atti.

Insanligin da ozu bu iste. Once BENNNN demek.

Umalim da gunes balcikla sivanamasin. Blogspot'u kapatma sacmaligi bir an once son bulsun, James Franco bir daha inanmadigi seyler yapmaya kalkismasin ve Egemen Bagis trafik sagdan akar soldan akar derken bodoslama bir kazaya kurban gitmesin.

Bu yazdiklarimi birilerinin okuyabilmesi dileklerimle!

Duygu

Friday, February 18, 2011

Kediler, Gonulluleri ve Yeni Sahipleri

Hayvanlar.

Ben hayvanlari cok severim. Evcil, yabani, kucuk, buyuk, sevimli, sevimsiz... Her turlu hayvana karsi bariz bir bagimliligim var. Inanin buna yilan, sumuklubocek, orumcek falan gibi cok da populer olmayan hayvanlar da dahil. Yani tabiki evime orumcek alip, "Ay canim ne tatli seeeyyy" diyecek, orumcekle bag kurmaya calisacak halim yok ama onlari incelemeyi seviyorum gercekten. Ama hemen belirteyim vejeteryan degilim. Besin zinciri gercegine inaniyorum ve insanlarin hayvan eti yemesinde, hayvan urunleri kullanmasinda bir sakinca gormuyorum. Tabi sadece kurku icin avlanan ve artik soyu tukenmeye yakin hayvanlar ayri. Kurk icin ender hayvanlarin katliaminin kabul edilebilir ya da dogal bir tarafi yok. Bu ise elbette karsiyim. Birazcik beyni olan herkes de karsi olacaktir. Ben inek sutu icmek, dana, tavuk, balik, hindi eti yemek, yumurta yemek gibi son derece normal ve saglikli durumlardan bahsediyorum. Yanlis anlasilmasin.

Her neyse, ben tum hayvanlari incelemeyi cok seviyorum demistim ama duygusal bag kurmak icin tabi evcil hayvanlara yoneliyorum daha cok.

Eskiden farkli farkli kopeklerim vardi. Sonra uzun bir sure kedim oldu. Adi Karamel. Hala da duruyor kralicemiz, kendisine tapinilmaya devam ediliyor! Ama Ankara'da ve yakin zamanda New York'a tasinmak gibi bir plani da yok. Dolayisiyla ben ve en az benim kadar hayvanlari seven sevgilim daha fazla dayanamadik ve minik bir kedi almaya karar verdik.

Yeni bir bebek. Yeni bir bag. Yani en az 15-16 yil surmesini umdugumuz yeni bir duygusal yatirim.

Cok uzun dusunduk. Bencil olmamaya calistik. Sadece canimiz evde kosusturacak bir sevgi yumagi istiyor diye hicbir hayvana haksizlik etmeyelim dedik. Kosullarimiz uygun mu degil mi diye epey ince eledik sık dokuduk, inanin. Ve sonunda gozumuzu kararttik, gittik bir kedi aldik.

Tum islem kulaga tereyagindan kil ceker gibi gelmis olabilir. Malesef degildi. Son derece dolambacli bir surecten gectik. Gelin anlatayim.

New York'ta (ya da Amerika'nin genelinde) sokak kedisi ya da kopegi yok. 101 Dalmacyali ya da Lady & The Tramp gibi filmlerden hatirlarsiniz belki sokak kopekleri toplanir ve uyutulmak uzere barinaklara goturulurdu. Bu ne kadar gercek bilemiyorum, sokakta toplandigini gordugum hayvan hic olmadi ama uyutulma barinaklari oldugunu biliyorum.

Bu arada sokaktaki 0 hayvan nufusuna karsin neredeyse tum New Yorklu'larin evinde bir evcil hayvan mevcut. Ama eger bizim gibi sifirdan baslayan yeni bir "anne-baba" adayiysaniz, sizi bekleyen surec sancili biraz. Gidebileceginiz 4 yer var:

1. Surekli hayvan edinme gunleri duzenleyen, hayatini bu ise adamis ve New York nufusu tarafindan artik taninmis hayvan gonulluleri
2. Normal hayvan barinaklari (animal shelters)
3. Uyutulma barinaklari (kill shelters)
4. Petshoplar

Biz işe gonullulerle basladik. Sayisiz hayvan edinme gunune katildik, bu işte cok iyi 2 kisiyle tanistik.

-Union Square'deki "Crazy Cat Lady"

-Upper West'te 2000'den beri duzenli hayvan edindirme gunleri organize eden "The Cat Man"


2 insan ve belki binlerce kedi. Gercekten yaptiklari cok takdir edilesi bir is. Gezmeden, dinlenmeden, hava iyiymis kotuymus dusunmeden haftasonlarini bu ise ayiriyorlar. Hatta Union Square'deki "Crazy Cat Lady" haftaicleri de orada oluyor bazen.

Onunla ilk tanismamizi hatirliyorum da epey olayli olmustu.

Hava cok guzeldi, ben yine bir is gorusmesinden cikmis, "Umut fakirin ekmegi, ne yapalim ses cikmasini bekleyecegiz iste" diyerek yuruyordum ki,

"Fuck you! You're fucking crazy!?" diye bagirislar duydum. Merakli Turk ben derhal gidip olay yerine mudahale etmek icin biraz yurudum ki ne goreyim kafesler icinde buyuk kucuk bir suru kedi. Kimisi uyuyor, kimisi gozlerini kocaman acmis oyun oynayacak birilerini bekliyor. Arkalarinda da uzun, erkeksi bir kadin. Adamin birine "Bas git senin gibi insanlarla ugrasamam, isimiz basimizdan askin zaten" diye bagiriyor.

Ben derhal kedilere kitlendim tabi. Kafeslere yaklastim, "Canimmmmmm, gel" deyip elimi uzatacak oldum ki kadin bana dondu ve cokkkkkk agir bir Afrika aksaniyla

"Please don't touch!! These are babies. We are very dirty. They get sick if you touch them, then she comes and touches them, then he comes then everybody comes and we all touch them. What happens?! They get sick!! Please don't touch them!!!" 

Kadinin aksani, kiyafetleri, goruntusu, hali tavri, her seyi mukemmel bir uyum icinde. Yapiskan kalabaligi yavrulardan gerektigi kadar uzak tutmaya yetecek bir urkutuculugu var ama ayni zamanda da cok anac. Tam doga ana kivaminda bir kadin ama buyuk sehir yasaminin uclarinda olan New York gibi bir yerde yasayanlarin tepkisine sebep oluyor tabi. 

Onlara gore "Crazy Cat Lady" bana goreyse "Mother Nature" bu kadini daha yakindan tanimaya kararli bir sekilde sohbet etmeye basladim. Kedi istedigimi ifade ettim. Beni sorguya cekmeye basladi. Nerede oturuyorum, ne yapiyorum, kiminle yasiyorum, kedileri ne kadar taniyorum. Soruyor da soruyor. Sonunda benim onun  kedilerine guzel bir yuva verebilecegime ikna oldu. Yalniz yanlis okumadiniz kedilerine dedim. Kadin sadece 2 ve fazlasi sayida kedi veriyor. Tek kedi vermek soz konusu olamazmis. Kediler biz evde yokken ne yapacakmis, kafayi yermis. Belki buyuk, kisiligi oturmus bir kedi verebilirmis ama yavru kediyi tek vermesi soz konusu olamazmis.

Ben neden tek vermedigine dair suphelerle dolu bir sekilde 2 yavru kedi alamayacagimi aciklayip, daha sonra yeniden temasa gecmek uzere bir kartini istedim.

Uzuldu "Arkadasim size bilgilerimizi versin. Buyurun soyle sag tarafa gecin. Iyi gunler." dedi hafif bozulmus bir sekilde. Ama yapacak bir sey yok. 2 kedi alamam.

Neyse, gectim sag tarafa bir baktim arkadasim dedigi yasli, bembeyaz, upuzun sacli bir Hippi. :) Gokkusagi gibi giyinmis seker mi seker bir teyze. Artik cok fazla ot icmekten mi  yoksa gercekten yasliliktan mi nedendir bilinmez cok yavas hareket ediyor. Tam bana bir bilgi formu vermeye calisirken elindeki tomarla kagidi yere dusurdu, kagitlar her bir tarafa dagildi. Bunu goren ekibin 3. elemani derhal yardima kostu. 

O da bir kovboy. Sapkasi, cizmeleri, deri ceketi her seyi tam takim! 

Doga ana, yasli hippi ve tarz kovboy. 3u bir arada haftasonlarini ve gunesli diger tum gunlerini Union Square'de evsiz kedilere ev bulmaya adamislar.

Doga anayla birkac kere daha gorustum. Her defasinda kendimi yeniden tanittim, yeniden testten gectim ve yeniden kabul edilip 2 kedi almaya yoneltildim.

Malesef bu iliski cok uzun yurumedi ve elindeki bebekler her zaman cok guzel olmasina ragmen ben Doga anadan vazgectim.

Bu sefer de genelde bizim evin orada hayvan edinme gunleri duzenleyen, New York hayvanlari koruma camiasinda kendine cok guclu bir yer edinmis bir baska insanla tanistim. The Cat Man Calderon. Cok tatli bir adam. Samimi ve isinde uzman gercekten. Ustune ustluk kendisine yardimci olan arkadasi da New York'ta yasayan bir Turk opera sanatcisi. Beni ve sevgilimi kedilerle ilgili yorum yaparken duyunca dayanamadi Turkce kendini tanitti.

Tum seslerin, tum goruntulerin, kaldirimlarin, arabalarin, binalarin, etraftaki ugultunun bile farkli oldugu bir diyarda aniden kendinizle ayni sesi duymanin dayanilmaz cazibesi ile  sicacik bir sohbete basladik.

Adam gercekten isinde cok iyiymis.

Uptown Cats 
(http://www.petfinder.com/shelters/NY704.html) 
diye bir organizasyonun kurucusu, eski bir kareograf. Epey unlu. Bizi de cok sevdi. Tam aradigi ozelliklerde ideal bir ciftiz ve kedilerine de iyi bir ev sunacagimiz kesin.

Bir dakika, bir dakika!

Yine mi!? Evet, yine. 

Yine kediler dedi. Bu adam da bize 2 kedi vermek istiyor ve opera sanatcisi yeni arkadasimizin bizi ovmesine ragmen nuh diyor peygamber demiyor.

Ya 2 kedi ya hic.

Uzulerek elveda ediyoruz Uptown Cats'e de Calderon'a da.

2 kedi alamayiz! Hem nedir bu 2 kedi takintisi canim! Yeter! Artik farkindayiz ki bu is boyle olmayacak. Baska kanallara bakmaliyiz.

Boylece yeniden daha israrci bir arayisa soyunuyoruz ve ASPCA ile tanisiyoruz.

The American Society for the 
Prevention  of Cruelty to Animals 
(http://www.aspca.org/)

Meger cok unlulermis. Hayvan barinaklari arasinda New York'taki en iyi barinak belki de. Biz bilmiyorduk. Gittik yerinde inceledik. Cok temiz. Hayvan barinagi degil de kedi ve kopekler icin bir tatil koyu adeta. 

Zor durumlarda kalmis, uzgun bakan, pis, zavalli hayvanlar falan gelmesin sakin akliniza. Buradaki tum hayvanlar mutlu. Sizinle eve gitmek isteyip istemeyeceklerine karar vermeleri gerek resmen once. Cogunun genis genis yasam alanlari var. Kafeslerde falan degiller. Bu habitatlarda gelisimlerini destekleyici atlama ziplama platformlari, tirmalama cubuklari, yumusacik pembe pembe sekerleme yastiklari vs vs var. Yedikleri onlerinde yemedikleri arkalarinda. Ayrica bu habitatlara girmek cikmak da yasak. Yani son derece steril bir ortamdalar.

Sok oluyoruz.

Bu sirada iceri giridigimizden beri bizimle 3 farkli kisi konustu. 2 ayri form doldurduk ve yine gelmisimizden gecmisimizden bahsetmemiz istendi. Ev adresimiz kontrol edildi. Faturalarimiza bakildi. Odemelerimizi ne kadar duzenli yaptigimiz kanitlandi. Kanun kacagi olmadigimizi ispat ettikten sonra, kedi ana-babasi olup olamayacagimizi tespit edecek gorevliyi beklemek uzere oturmamiz rica edildi.

Oturduk, bekliyoruz. Kediler super luks icinde oynayip duruyor. Camin ardindan kendilerini begendirme dertleri yok. Oyle bakiyorlar bize.

Sonunda bir kadin geldi yanimiza. Guler yuzlu ama ciddi. Basliyor bize sorular sormaya. Kedileri ne kadar taniyoruz, ne kadar seviyoruz. Elinde kalin bir dosya var. Her sayfada bir kedi. Kedileri kisilik ozelliklerine gore siniflandirmislar.Bana soruyor, "Evinize cok misafir geliyor mu yoksa kutuphane gibi bir ev mi?"

Ben, "Daha cok kutuphane gibi. Cok misafirimiz yok."

Gorevli, "Hareketli bir kedi istediginizi belirtmissiniz bilgi formunda. Neden?"

Ben,"owijdwncoef?!?? Neden mi!? Eski kedim de oleydi. Oyuncu hayvanlari daha cok seviyorum sanirim."

Gorevli "Peki. Ayni zamanda da cok konuskan olmasini istediginizi belirtmissiniz?.."

Ben, "-ic sesim: HEY ALLAHIM!- Evet...Yani iletisim kurabilecegim bir kedi ariyorum. Iste oyun oynayalim, konusalim edelim. Boyle..."

Gorevli,  "Anliyorum. Yavru istiyorsunuz sanirim."

Ben, "EVET! Cok onemli. Yavru kedi istiyoruz biz!! Elinizde var mi hic??"

Gorevli, "Malesef hic yavrumuz yok ama ben size en az yavrular kadar tatli baska kediler gosterecegim. Once karakter eslesmesi yapmamiz gerekiyor."

Ben, "Efendim? O nedir acaba??"

Gorevli, "Yani kediler mavi yesil mor kirmizidir biliyorsunuz."

Ben, "Yok bilmiyorum. Oyle midir? O nedir ki zaten?"

Kadin bunu nasil bilmedigime anlam veremeyerek, "Yani iste buraya gelen her kediye kisilik testi yapilir. Cesitli oyunlar oynanir, kediler cesitli durumlarda test edilir ve ona gore  her kediye karakterlerini anlatan bir renk verilir. Mor kediler oyuncudur. Kalabalik ortamlarda disari cikip insanlarla sosyallesir. Kirmizi kediler daha cekingendir. Kalabaliklarda ortaya cikacaktir ama surekli insan icinde kalmayi sevmez. Yesil kediler utangactir. Kalabaliklardan ödü kopar. Yatagin altindan cikmaz vs. Size bazi sorular soracagim ve ne renk kedi almak istediginiz anlayacagiz."

Ben, "(*#&4UDU34*$*#HUF454NEO) Peki..."

Sorular soruldu, konustuuuuk konustuuuuuuuk ve sonunda bana daha cok mor kediler gostermeye karar verdi. Birkac kedi sevdik. Her yeni kediyi sevmeden once ellerimizi dezenfekte ettik. Bir habitata girdik, bir kediyle selamlastik. Oradan ciktik ellerimizi Purellere buladik, hop yeni bir kediye merhaba dedik. Kadin bizi gozlemliyor bu arada. Nasil yaklasiyoruz. Gercekten iletisimde ne kadar iyiyiz hep not aliyoruz, farkindayim.

Boyle boyle 6-7 kedi sevdikten sonra, bir de baktim Pandora'nin kutusu acildi. Aniden kadin bize daha once ellerinde olmadigini soyledigi yavrulari gostermeye karar verdi. Megersem yavru varmis ama her isteyene gosterilmiyormus.

Yavrularin oldugu gizli kata ciktik. Hepsi birbirinden seker, birbirinden oyuncu. Kadin da bize istedigimizi vermeye hazir. Hemen o anda alip gidebilecegiz ama ben aceleye getirmek istemiyorum. Kaldi ki kedi isi bag kurma isidir. Sen kediyi secmezsin, kedi seni secer derler hatta.

Ben o anda oradaki hicbir yavruyla bag kuramiyorum.  Orada gonullu olarak bu isi yapan ve bize son 1 saatini ayirmis olan bu kadinin simseklerini ustume cekecegimin farkinda olmama ragmen hicbir kediyle istedigim bagi kuramadigimi ama duzenli olarak geri gelmek istedigimi belirtiyorum. Kesinlikle yavru almak istiyorum bu yuzden de onumuzdeki bir iki hafta boyunca bu isi kendime meslek edinecegim ve sik sik gelecegim. Kadini butun bu emeklerinin bosa gitmeyecegine sonunda ASPCA'den bir kedi alacagima dair ikna ettikten sonra oradan ayriliyoruz. 

Icim biraz buruk. Aklima Hurriyet'in ilk 4 sayfasi geliyor. Insaattan dusup ölen insanlar, insaattan dusup insanlari ölduren malzemeler, pide gibi ince ince kiymalar, dogramalar, trafik kazalari, geliyor da geliyor aklima sayisiz haber. Hepsi INSANlarla ilgili. Sonra yeniden ASPCA geliyor aklima. Oradakilerin hepsi hayvan ama ayirmislar iste renk renk hangi hayvan kimin evine giderse en mutlu sekilde yasar diye. Zaman, emek ve para ayirip testler yapmislar. Kediler icin ya. 

Kediler icin...

Neyse.

Ben kararliyim. Bu merkez gercekten kedi almak icin New York'taki belki de en ideal yer. Kedilerin tum tibbi ihtiyaclari  profesyoneller tarafindan karsilaniyor. Tertemiz bir ortamda yasiyorlar. Bebekler buyukler hep bir arada mutlu mesut yuvarlanip gidiyorlar. Hatta ve hatta mor kedi almam gerektigini bile biliyorum artik! Daha baska yere bakmam.

Ertesi gun bana surpriz yapmak isteyen sevgilim yeniden oraya gidiyor ve mormus yesilmis hic bakmadan guzel mi guzel bir kiz bebek begeniyor. Kiz bebek de onu tabi. Birbirlerine asik oluyorlar ve sevgilim kizimizi almak icin sirada bekleyen onlarca insanin baskici bakislari altinda hizlica karar verip onu evimize getiriyor. Boylece bizim de kedi arayisimiz ASPCA'in kedilerle ilgili okuyup ogrenmemiz icin verdigi tonlarca dokuman ve dunyalar tatlisi bir yavru kedi ile sona eriyor.

Sirada tabiki kedi alisverisi var. O konuyu cok uzatmadan halledebiliyoruz neyseki. Bildigimiz en buyuk petshopa giriyoruz ve $100'lik bir kedi alisverisi yapiyoruz. 

Lutfen gunun birinde cocuk yapmaya karar verirsem bana kedi icin harcadigimiz bu $100'i hatirlatin!!! :)

Sevgilimi biraksam $200 de harcar $300 de...Kendinden geciyor. Ama gecmemek mumkun mu siz soyleyin:

Gourmet, organik ve sonsuz cesit kedi kopek odulleri

New York'un unlu Pretzel'larinin bile hayvanlar icin olanlarini yapmislar. En kenardakiler de gourmet Fransiz Ekmekleri.

Pardon yani. 

 Ayrica kedinizin kopeginizin cani soguk bir odul cekmeyecek diye bir sey yok. Buyurun donmuş ödül mamalari.

 Kopekleriniz icin salamlar

 Ben kendime bu boyutta bir salam asla almadim ama demek kopeklerine alanlar var.

Biz bu fazla luks urunlerin hicbirine dokunmadik tabi. Normal mamaymis, yatakmis onlari aldik. Ama bizim kizimiz degerli degil mi!? Tabiki cok degerli. O da oyuncaklari olmasini hak ediyor diye dusunduk ve internette ve gercek magazalarda satis rekorlari kirmis bir kedi oyuncagi aldik.

Sizinle de paylasmak isterim. Ismi Cat Dancer.
Kucuk buyuk butun kediler hastasiymis. 1000 kisi yalan soyluyor olamaz, alalim deneyelim dedik. Kizimiz ilk gordugu andan beri oyuncaginin bagimlisi oldu. Kediniz varsa kesinlikle deneyin derim. Inanin simdiye kadar onun icin aldiginiz en mukemmel urun olacaktir.


Iste bizim de kedi alma hikayemiz boyle. Simdi dusunuyorum ben Karamel'i nasil almistim diye, birgun bir telefon gelmisti:

"Arkadasin kedisi dogurmus, bebekler var, ev ariyoruz."
Annem "Duygu ister misin?"
Ben "Evet."
Annem "Tamam gidelim bakalim."
Biz "Aaaaa bu cok guzelmis, hem benim kucagima da cikti."
Kedi sahibi "Tamam bunu alin o zaman."

Bitti. 1 saat sonra Karamel yeni evindeydi ve cok mutluydu, hala da oyle.

Iki kedi, iki ulke.

Sistemler farkli ama kedi sahibi olmanin verdigi duygu kesinlikle ayni!!

Kedi sevmeyenlere onerim (her konuda oldugu gibi) onyargilariyla mucadele etmeleri yonunde. Bir de tabi mumkunse Turkiye'de herkes sokaktan ya da hayvan barinaklarindan alsin kediyi. En azindan bir yavrunun daha hayatini kurtarmis olurlar.

Bu arada yeni kizimizi merak edenleriniz varsa bakin gostereyim:

:)
Her turlu hayvani, hatta homo sapienleri bile sevip, hic birinin soyunu tuketmedigimiz merhametli bir dunya dileklerimle,

Duygu