Thursday, January 26, 2012

The Vermont Thing


A: "Hot Tub olmazsa gitmem!" 

D: "Aaa ayip ettin! Ne diye dag evi kiraliyoruz sanki?!  Tabiki hot tub olacak!"

D: "Bence de yaa! Hep izliyoruz sagda solda! Bir kere de biz yapalim!"

Y: "Zaten hot tubsiz olan evleri eliyorum direk. Birkac tane buldum, size gonderecegim. Birlikte bakar seceriz."


Her sey boyle baslamisti. Simdiyse ustunden sadece 1 hafta gecmisken elimizde  turlu turlu videolar, fotograflar, oramizda buramizda morluklar, aklimizda unutulmaz anilar, hayallerimizdeyse en kisa zamanda tum bunlari tekrarlama fikri var.

Adina The Vermont Thing dedik, yani Vermont Olayi ya da Vermont Şeysi. Baska turlu anlatamadik cunku o su gibi akip giden 48 saati.

"Hosgeldiniz! Merhaba ben Bilmem Kim. Memnun oldum!" diye baslayan cumleler yerini 48 saat ayni cati altinda, yan yana odalarda kalip, donus vakti geldiginde 48 yillik dost gibi kucaklasan 16 kisiden yukselen, "Cok guzeldi! Kesinlikle bir kere daha yapmaliyiz!" cumlelerine birakti.

Sanki 2 gunlugune dag evine degil de 2 yillik savasa gidercesine fazla fazla aldigimiz "harç malzemesi" icki stogumuz, normalde koca bir orduyu doyurmasi beklenecek ancak nasil oldugunu hala cozemedigim bir sekilde sadece 16 kisiye zar zor yeten et-tavuk-sucuk-makarna-salata menumuz ve elleri havada, gobekleri onde tutmaya yardimci Turkce muziklerimizle yaslari 22'den 32'ye uzanan bir grup manyaktan da aksi beklenemezdi zaten.

Neydi peki birbirine yabanci insanlari arkadas, arkadaslari dost yapan Vermont'ta? Sirf bir gece Jack'le Jose'yle cok yakinlastik; bir yandan da 90'lardan 2000'lere Metin Arolatlar, Dumanlar, Kurbanlar dinledik diye mi boyle oldu?

Buyuk etkisi var.

Ama tek sebebi bu degil.

Bir kere her seyin basinda ayni yola bas koymus insanlarin simdi fiziksel anlamda da ayni yoldan ayni yere gidiyor olmasinin verdigi bir birlik beraberlik duygusu var. 3 minivan, 16 Turk, 16si da farkli gecmislerden gelip ayni bugunu yasiyor. Kendi capimizda bir topluluk olusturmusuz, dunya yikilsa bize bir sey olmaz gibi geliyor.

Bir de yemek konusu var tabi. Maneviyat iyi hos da, asil onemli olan bizim arabanin arkasinda neredeyse ozel korumayla tasidigimiz sucuklar, kanatlar, kofteler! Hepimizin 3 cumlesinden 2'si yemeyle icmeyle ilgili. Demek ki neymis dunyaninda neresinde olursak olalim, hava kosullari ne olursa olsun, Turk'e mangal dedin mi kafada baska bir seye yer kalmiyormus.

Hava kosullari konusunda ciddiydim bu arada. Gittigimiz dag Okemo Dagi kucuk isikli kulubeleri, canayakin yerlileriyle insanin icini isitan bir yer! Ama sadece mecazi anlamda. Tum gece boyunca -20 derecede mangal askinin zorlu hava kosullarini nasil yendigini izledik durduk. 5-6 cengaver donusumlu olarak sucuklarimizi, koftelerimizi koruyup kollamakla kalmadi, surekli de rahat rahat "Hava iyi ya, cok kotu degil. Hallediyoruz." dedi. Artik bunu hepimizin kapilip gittigi 'siddetli snowboard" eyleminin vucut isimizi yuksek tutmasina, o da olmazsa tuketilen alkol miktarinin genis bir fil ailesini bayiltmaya yetecek kadar olmasina bagliyor ve her birine ayri ayri bir kere daha tesekkur ediyorum.

                                                         


Alkoldu, partiydi iyi de siz oraya kaymaya gitmistiniz! O ne oldu derseniz, haklisiniz biraz da nasil kaydigimizdan ya da aksi bir takim durumlardan bahsedelim.

Her sey bu  Kis Sporlari Sevdasi Sendromu yuzunden oluyor aslinda.

Ister kisin Winter Festlerle Uludag'a gidip gunduzleri pistlerde sagi solu kesip, geceleri de eller havaya yapan tayfadan olun; ister gercekten sadece kaymakla ilgilenen azimli ve deneyimli kayakcilardan; eger mis gibi sicacik evinizi birakip dag tepelerinde, yerden 10 metre yuksekte, tek ayaginizda 50 kg bir tahta parcasi asili halde, sallanan bir koltukta gidip gidip çat diye karin, buzun uzerine birakilmaya raziysaniz sizde KSSS var demektir. Hic bosuna aksini iddia etmeyin.

KSSS deneyimleri genelde dinleyen insanin icinden "Vah canim, kafayi yemis." demesine sebebiyet verse de zaman zaman kisiye kendini iyi de hissettirebilir.

Mesela yarim saatlik buz pateni deneyimi sirasinda kenardaki korkuluklara tutunmadan toplam sadece 15 saniye gecirebilmis bir arkadasimiz KSSS sayesinde 2 gunde snowboard kavramini çözdü. Fena mi yani?

Board yapmayi yeni ogrenen adamin "Bunu basarabilirim!" derken 58. defa popo ustu yere yapistigi an ile dag tepelerinde turlu turlu maymunluklar yapabilen adamin duz yolda adim atar gibi parmak ucunda dondugu an hep bu Kis Sporlari Sevdasi Sendromu'nun verdigi enerjiden beslenir.

Halbuki dusununce snowboard da kayak da super tehlikeli sporlar sayilir. Kayak kiralama islemi sirasinda birbirimize "Yaa milli kayakci da dustu, kafasini patlatti öldu goruyor musun?" gibi cumleler kurmamiz ve 2 dakika sonra kayak pistinde "ahahaahahaha ne bicim dustum yaa. Ama acimadi DEVAM" dememiz mesela, garip. Ama insan o an unutuveriyor iste kendi boyundan kisa bir tahta parcasinin uzerinde, karla kapli dagdan yokus asagi Allah ne verdiyse inerken kendisini durdurabilecek tek seyin yine ayni kar oldugu fikrinin pek bir ekstrem oldugunu.

Gerci unutuyor dedim ama biz caylak snowboardcular bu gruba dahil edilemeyiz cunku sanirim bu fikir bir turlu aklimizdan cikamadigi icin hala caylagiz. Demek ki akil ve fikir evde birakilmadan kayma islemi pek gerceklestirilemiyor, bile bile popoyu yormanin da bir alemi yok. Nitekim aramizda hala akli yerinde olan bir baska arkadasimiz da ikinci gun, ben buraya keyif almaya geldim; alirim elime kitabimi gecer duvarlarda geyik kafalari, sagda solda somineler olan guzelim dag restoraninda mis gibi sicak cikolatami ice ice takilirim dedi ve bunu yapti da. Akilli insanin hali bir baska oluyor.

Peki bir dagda gorup gorebileceginiz en sinir 2 sey nedir?

Ilki tabiki siz daha hafif egimli bir yerde ayaga bile kalkamazken, yaninizdan 3-4 yasinda veletlerin 30 yillik Olimpiyatcilar gibi kayarak gecmesi, bir de ustune utanmadan suratiniza kar sicratip, arsiz artistlikler yapmasi.

Hadi onlar daha cocuk -hatta bebek-. Alttan aldik, sinirimizi bozmadik diyelim. Peki ya o kayak hocalarina ne demeli?

Tamam hocam anladik, super kayiyorsun. Aslinda altin madalyalara, milyon dolarlik  RedBull sponsorluklarina layiksin da simdilik oyle vakit gecirmek icin lutfettin kalktin bize ders veriyorsun. Ama 2 saatlik kayak gecmisimizin sonunda cikip da bizden o parmak ucundan topuga, topuktan tekrar parmak ucuna gecis hareketini bekleme!! 

Hadi bekleyecek kadar safsin, bari karsimiza gecip artist artist elini kolunu iki yana acip, kaslarini havaya kaldirarak, "Yani bak iste!! Yapamiyorum dedigin hareket bu sadece!! Nasil yapamazsin!? Ben yapiyorsam, sen de yapabilirsin!" deme! Deme cunku o zaman ben de seni Telesiege'den asagi itmek zorunda kalabilirim.

Yapma hocam! Bosu bosuna attirtma kendini ordan asagi, bak o filmde herkes perisan oldu, kirilmayan kol bacak kalmadi.

Neydi adi? Frozen. Hani asagi atlayani kurtlar kapiyordu canli canli. Bu arada tatil boyunca bir baska heyecan konumuz da kurtlardi elbette. Ilk sabah uyandigimizda evin onundeki ayak izlerini gorunce, dalgalar halinde tum evi kaplayan  "OHA! Kurt inmis lan gece, evin onune kadar gelmis!" seklindeki heyecanli yorumlarimiz, ikinci sabah yakinlarda bir komsumuz oldugu ve hatta o komsunun da bir kopegi oldugunu kesfetmemiz sonucu yerini, macera yaratamamis olmanin hayalkirikligi ama bir yandan da kopeklerin her kosulda sevimli oldugu avuntusuyla "Ha. Olsun ama tatli kopek." yorumlarina birakti.

Bu arada "sabah uyanmak"  olayinin da nasil gerceklestigini resmetmem sart. Obsesif bir kayak sorunu oldugunu kesfettigim sevgilimin her sabah saat 7'de kiz-erkek ya da tek-cift dinlemeden teker teker her bir odanin kapisina gidip, once kalin sesiyle, sonra yetiskin bir kaplan pencesi buyuklugundeki yumruklariyla ve en sonunda da bilfiil odadan iceri girip, yatakta yatmakta olan sahislari ayaklarindan tutup asagi kaydirmak suretiyle uyandirmasi basta tum ev halki uzerinde şok etkisi yaratmis olsa da, ikinci sabah herkes basina gelenlerden ders almis olmali ki Big Foot sevimliliginde ve Hitler disiplininde calisan sevgilime karsi cesitli taktikler gelistirmisti.

Mesela ölü taklidi yapmak ya da evde degil de arabada yatip coktan cikmis gitmis izlenimi yaratmak populer taktikler arasindaydi.

Her seye ragmen nasil yapti nasil etti bilmiyorum ikinci sabah da 15 kisiyi erken saatlerde kahvaltilari yapilmis, kilik kiyafetleri tam, kayak malzemeleri eksiksiz bir sekilde o piste getirmeyi basardi. Hem de bir onceki gece sadece 93 litre alkol tuketmis olmamiza ragmen. Gerci 15 kisi dedigime bakmayin. 1 kisi giyinip gelir gibi yapmanin ve sonra arabada uyumanin Diktator Sir Kayak Canavari'yla mucadele etmekten daha kolay olacagini cozmus olmali ki hepimiz elde o sabah nedense 150 kg cektigine yemin edebilecegimiz boardlarimizla karli dag tepelerine ulasma savasi veririken, o arabada misil misil birkac saat once girdigi hot tub'in ruyasini gormekteydi.

Hani su basta anlattigim hot tub var ya, o iste. 2 kisi disinda kimse girmedi o hot tub'a. Onlar da bunyelerindeki alkol kulaklarindan disari tasmaya basladigi icin disaridaki -20 derece sogugu hissetmiyorlardi da ondan yaptilar bunu. Terasta birikmis, bembeyaz, el degmemis karlarin ortasinda mavi isiklariyla ayni filmlerdeki gibi duran hot tub'imiza niye o gece bir turlu giremedik inanin hatirlayamiyorum. -20 derece ve bikini ikilisi algilarimizin otesine gecmis olabilir belki.

Ama bu Vermont Şeysi burada bitmez. Yine gelecegiz illaki, yine sazli sozlu aksamlar olacak bagira cagira. Aramizdan birinin deyimiyle, "Sanki ilk defa alkol ve muzikle tanismisiz gibi" Tadini aldik bir kere.

Hem hala diyoruz, Biz niye girmedik ya hut tub'a?..


Yaz, kis, gunduz, gece, Vermont ya da Van, Istanbul ya da New York hic farketmez. Herkesin dostlariyla boyle kontrolsuzce eglenebildigi bir dunya dileklerimle,

Duygu 






Saturday, January 7, 2012

New York'ta Nasil Efsane Olunur 101

Bu hafta bir belgesel izledim. O kadar guzeldi ki bittikten 5 dk sonra bile ben hala zevkten dort kose halde televizyon ekranina yapismis kalmistim. 2012'nin bu ilk ayinda aptal kutusu karsisinda gecirdigim en iyi 1 saat 24 dakika olacagi kesin.

Adi Bill Cunningham New York. Konusu Bill Cunningham'in hayati. Bu yazidan sonra aranizda filmi izlemek isteyenler cikabilir (cikarsa ne mutlu bana). O yuzden bastan sona anlatip tadini kacirmayacagim ama benim uzerimde biraktigi duyguyu kelimelere dokup paylasmazsam mutlu mesut cizgimi koruyamayabilirim. Dolayisiyla bakalim bakalim kimmis bu Bill Cunningham ve Duygu'nun ic dunyasina neden boyle bomba gibi düşmüş.


Kendisi bir moda fotografcisi. Suan 84 yasinda ve hala calisma hayatina devam ediyor. Hem de pire gibi. 1948'de Harvard Universitesi'ni yarida birakip New York'a yerlesiyor. Bilirsiniz efsaneler sistematik egitimi sevmez. Sevmemekle kalmaz hatta ona katlanamaz. Bu adam da oyle biri iste.

Yasayan bir efsane.

Hic evlenmemis, hatta sevgilisi bile olmamis. New York'un tarihi konser solunu Carnegie Hall binasinin icinde inanilmaz kucuk bir odada yasiyor. Bundan 50-60 yil once Carnegie Hall'da calisan ya da orada pratik studyolari olan sanatcilar yine ayni binada kendi odalarinda yasiyorlarmis. Andy Warhol'dan tutun da bizim efsane Bill Cunningham'a kadar pek cok sanatci inanilmaz eserlerine bu binada imza atmis. Ta ki binanin sahibi olan New York Belediyesi suphesiz daha yuksek karlar elde etmek amaciyla sanatcilarin odalarini ofis alani olarak buyuk sirketlere kiralamaya baslayana kadar. Zaman icinde tum sanatcilar yerinden edilmis ve 2010 yilina kadar kala kala 2 kisi kalmis: Bill Cunningham ve Carniege Hall'un resmi fotografcilarindan (ayrica zamanin unlu model/danscilarindan) bugun 98 yasinda olan Editta Sherman. Her ikisi de tum itirazlarina ragmen 2010 yilinda baska evlere yerlestirilmisler. Bu arada itiraz ettikleri evler gokdelen tepelerinde, Central Park manzarali, bugunku degeri 20-30 milyon Dolar arasinda degisen evler.

Dedim ya, bunlar yasayan efsaneler. Her ikisinin de New York sehri icin degeri cok yuksek. Aslinda el ustunde tutuluyorlar. Gel gelelim guzel ev, yuksek maas gibi dunyevi zevkler sadece sanati icin nefes alan bu efsanelerin zerre kadar umrunda degil.

Bill Cunningham'in 60 yilini gecirdigi kucucuk odasinda sadece tek kisilik bir yatak ve sagda solda askilara asili halde birkac gomlek var. Onun disinda yer gok, kose bucak kitap ve fotograf dolu. Tavanlara kadar yukselen arsiv dolaplari yatagin alti da dahil olmak uzere odanin her bir cm karesini kaplamis halde. Herhangi biri icin nefes alacak yer yok.  Bill Cunningham'insa gercekten nefes alabildigi tek yer burasi gibi.



84 yasinda olmasina ragmen hala hergun Carnegie Hall'un kiler dolabinda duran bisikletini alip New York sokaklarina cikiyor. New York Times'in (ve sayisiz pek cok yayimin) efsane isimlerinden. Moda bolumunde her hafta yenilenen vidyolari yayinlaniyor. 

http://www.nytimes.com/pages/fashion/index.html

Modanin kalbinin parlak dergi sayfalarinda degil, bizzat sokakta attigina inaniyor. Kosesinin adi da On The Street with Bill Cunningham  zaten.




Biraksam hayati ve yaptiklari hakkinda 20 sayfa daha yazabilirim ama filmi kendiniz de izleyip ne demek istedigimi gorebilirsiniz. Ben asil anlatmak istedigime geceyim ve simdiye kadar dikkatinizi cekmemis olabilir diye bir kez daha belirteyim, hala hergun bisiklet tepelerinde sokak sokak dunyanin en hizli ve acimasiz sehrini gezip fotograflar ceken bu adam 84 yasinda.


Nedir peki onu isine bu kadar baglayan, bu kadar canli ve hayatta tutan? Deli mi bu adam? Eger deliyse gercekten, ya Rab beni de delirt!! Al aklimi da ben de onunki gibi bir hayat yasayabileyim.

Hep soylerim hobisi ya da herhangi bir alana ozel ilgisi olmayan insanlari atin cope gitsin. Bostur onlarin ici, ruhlari hayatta hicbir guzellige tutunmayi basaramamistir.

Peki ama tek bir konuya boylesine bir askla bagli olmak nasil bir duygudur? Oyle bir ask ki baska hicbir seye yer birakmamis. Ne maddiyat kalmis ne de duygusal ihtiyaclar. Sanatindan baska hicbir seyi gozu gormeyen (ve belki tam da bu yuzden siradan bir insanin elde edebileceginin cok otesinde bir basariya ulasan) bir adam.

Nasil oluyor da herkes ayni seyi yapamiyor? Hepimizin ruyalari yok mu? Herkes mi gercekten suanda yasamakta oldugu hayattan cok memnun? Herkes hayallerinin isinde mi calisiyor? Sanmam. Sebebi ne o zaman bunu yapamamamizin sizce? Hayatin gercekleri? Fazla klişe!! Hayattaki secimlerimiz diyelim bari.

Cogumuz nasil secimler yapti simdiye kadar?

Guzel bir universite sectik mesela. Okumayi sectik. Herkes oyle yapiyordu cunku. Baska turlusu toplumda kabul gormezdi cunku. Sonra pek cogumuz guzel de bir is secmek istedik, şoyle diplomamiza yakişir cinsten. (%98imiz falan bunu tam yapamadi tabi ama olsun) Sonra sira bir de guzel eş secmeye geldi, boyu boyumuza huyu huyumuza. Ailemize yakisir, soyle iyi egitimli, kumari, ickisi olmayan, potansiyel iyi aile babasi ya da mukemmel anne. 

Oh fistik. Tum hayatimizi planladik ve planlarimizi gerceklestirdik. Daha da cogumuz 30una bile ulaşmadi. Ne başarili insanlarmişiz! Ne mukemmel hayatlar kurmuşuz!

Peki neden o zaman 30undan sonra cogumuzda bir yorgunluk, bir mutsuzluk baş gosteriyor? Nereye gidiyor cocukken kucuk seylerle mutlu olabilme yetenegimiz? Ya da universitedekyen sık sık yasadıgımız dunyanin tepesinde oturuyor hissimiz? Nedir yillar icinde icimizdeki renkleri bizden alip goturen? Hayatimizin ilk 20 yilini surekli degisim icinde gecirmisken, sonraki 20 yilini tekduzeleştiren?

Herkes boyledir demek istemiyorum elbette ama lutfen aramizda aynen boyle hisseden "mutlu maskeli" insanlar da oldugunu unutmayin. Michael Gates Gill'in How Starbucks Saved My Life ismini verdigi kitabinda da anlattigi gibi, belki de hayatta basimiza gelebilecek en guzel şey cok mutlu oldugumuzu sanarken aniden aslinda hayatimizi ne kadar yanliş şeylerle doldurmuş oldugumuzu keşfetmemiz. Universite diplomasi + iş + eş + cocuk pek cogumuz icin "mukemmel hayat" olabilir. Ne mutlu buna ulaşmayi başarabilenlere. Ama lutfen eger icinizde bunlarin sizi mutlu etmeyecegine dair en ufak bir şuphe bile varsa yapmayin bunlari. Gidin ne istediginizi bulun once.

Heidi Klum'un eşi, unlu muzisyen Seal'in da şarkisinda dedigi gibi, "In a sky full of people, only some want to fly, isn't that crazy?"

Size ucma gucu verildigini ve sizin buna hayir dediginizi duşunun. Icindeki sesi dinlemeden, "hayat oyle gerektirdigi" icin yapilan tercihler de buna benziyor iste.

Ucamadigimizdan degil, ucmayi tercih etmedigimizden yerde sabit kaliyoruz.

Populer bahaneler arasinda azla yetinebilmek, en iyisine ulaşmaya calismaktan yorulmak, mucadele etmekten cekinmek, hayati akişina birakmak, bir de tabi -benim kişisel favorim- kadere karşi koyamamak var.

Alismayi da unutmamak gerek elbette. Uyuşmak ya da. Kendimden biliyorum hayallerimin isinde calismiyor olmama ragmen ilk basta yasadigim şoku atlatip, 3-4 ay icinde gide gele "aliştim" artik. Başlarda şikayet ettigim durumlar devam etmiyor mu, elbette ediyor. Ama ben artik şikayet etmek yerine goz ardi etmeye başladim, iyi mi? Allahtan henuz at gozlugu takmis, nereye gittigimi bile bilmeden sadece onume bakiyor degilim. Kafamda bir plan var, bakalim uygulayabilirsem...Bir Bill Cunningham olabilir miyim, zevk aldigim isin baska hicbir seye yer birakmamacasina ustune duşebilir miyim bilmiyorum ama  yukarida saydigim bahanelere benim hayatimda yer olmadigi kesin. 

Siz de hepsini firlatip atin bir kenara! O kadar hizli yapin ki bunu duvara carpip paramparca olsunlar! Dinleyicilerin alkislari esliginde, bagira cagira kendimden gecerek verdigim bir tavsiye degil bu; sizin disinizdaki dunyanin icinizdeki isteklerle uyusmazligini bilen, hosnut olmadiginiz seyleri degistirmek icin gercekten buyuk riskler goze almak gerektiginin farkinda bir kizin tavsiyesi.

Bill yapabildiyse, Duygu yapabilecegine bu kadar inaniyorsa, tum Ayseler tum Aliler de yapabilir, siz de inanin. Bir de lutfen, su filmi izleyin. Sadece modadan, fotografciliktan cok daha fazlasini bulacaksiniz. Soz veriyorum.

Kendi elleriyle cizdigi gorunmez kafeslerde, mutlu makyaji yaparak yaşayan sayisiz insandan biri olmak yerine universite diplomasi olmasa da, hic evlenmemis olsa da, kucucuk bir odada, sıkıs tepis, tek kisilik bir yatakta tum omrunu gecirmis olsa da her zaman mutlu olmuş insanlardan olmali derim ben. Secim size kalmış.

Bill Cunningham'in daha cok uzun yilllar yasadigi ve onun gibilerin cogaldigi bir dunya dileklerimle,

Duygu

Monday, January 2, 2012

New York'ta Bir Alişveriş ve Batış Hikayesi

Selam! Ben yine Duygu.

Derin karakterinin basindan gecenlerle ilgili hikayeler yazmak benim cok hosuma gitti, sizden de fena tepkiler almadim. Derin'in Hawaii'de duzenlemesi gereken Hint dugunune sayili gunler var. Ama once benim baska bir konuya deginmem gerek. Bizzat kendi basimdan gecen, gercek bir olaya. Konumuz cok agir.

Alisveris.

Sakin gulup gecmeyin, alisveris can alir, sakaya gelmez, Amerikalilar icin cok onemlidir. Sehirlerin alimgucu ve alisveris endeksleri bir arada takip edilir; zengini, fakiri, orta butcelisi, herkes kendi kalibinda, durmaksizin alisveris yapar bu ulkede.

Yuva yikar, ulke devirir. Ama bir o kadar da tatlidir; bir turlu birakamayiz. Hele de isin icinde indirim varsa. 

New York'ta alisveris ile ilgili bir yazi zaten ne zamandir yazmak istiyordum. Kismet 2012 yilinin 2. gununeymis. Hazirsaniz biraz heyecan, biraz sikinti, biraz kan ve biraz da ter iceren bu alisveris hikayesine baslayalim.

Her sey bir sabah kalkip o haberi gormemle basladi.

FILENE'S BASEMENT IFLAS ETTI


Aranizda New York'a sik gelip alisveris yapanlar varsa bu ismi iyi bilir. "Filene's Basement", yuz yili askin suredir hizmette olan bir giyim magazasi. Bilmeyeler icinse sadece sunu soyleyelim: cok sey kacirdiniz sayin alisveriskolikler. 

Nedir onu bu kadar ozel kilan yillardir? Elbette sistemdeki yeri. Sistem nedir peki? Inceleyelim.

Bakiniz New York'ta (ve genel olarak Amerika'nin geri kalaninda) son derece net cizgilerle belirlenmis bir alisveris hiyerarsisi mevcuttur. Bu basamaklar sayesinde Avrupa'da yatay olarak farkli magazalarda ayni fiyatlara satilan markalar, Amerika'da dikey bir sistemin elemesinden gecerek yukaridan asagiya indikce ciddi fiyat indirimlerine maruz kalir. Cunku tuketim hizi Avrupa'nin cok ilerisindedir. Tuketim isteginin ve alimgucunun yuksek oldugunu olcup bicen markalar da ondan daha yuksek bir hizda uretme/satma yarisi icine girer. Das Kapital mevzuunun halkin arasina karismis seklidir yani; Das Shopping.

Mesela, gelin $3000'lik Versace %100 ipek, abiye bir elbiseyi ornek alalim. Made in Italy bu elbise.  (Dusunun Made in China bile degil. Oyle olsa indirim hizini dortle besle carpin) Iyi kalite, hos bir sey. Omzunda taslar maslar var; sade ama şık. Versace New York'un kadife kapli guzelim askisinda, magazanin en bas kosesinde satisa hazir sekilde yerini aldi.

Gunlerden 1 Mayis. Magazadan iceri giren zengin kocali, bos teneke kafali kadinlar onunden gecip gidiyor, suratina bile bakmiyor elbisenin. Cok sade. Aradiklari "Ben Cok Zenginim" mesajini verecek kapasitede degil. ( Gel gelelim mesajin aslinda "Benim Kocam Cok Zengin, Ben Bir Hicim" olarak degistirilmesi daha akla yatkin olurdu o cok ayri. ) Bu kadinlara fazla gosterissiz gelen guzelim ipek Versace,  gecen surede sirasiyla uzerine yapistirilan %15, %20 ve son care olarak %30'luk indirim etiketlerine ragmen satilamayarak 1 Agustos'a kadar kadife kapli askida bekledi durdu ve ardindan 2 Agustos geldi. Magazinin sonbahar urunlerini teslim aldigi gun. Yazliklar artik geride kaldi. Satilamayan diger urunlerle birlikte Bloomingdales'e ya da belki de Barney's magazasina gonderildi. Her iki magaza icin de Turkiye'de bir karsilik bulmak istersek Harvey Nichols'i ornek gosterebiliriz. Barneys'de uzerindeki indirim etiketi biraz daha yukseltilerek iki ay daha bekledi bizim Versace. Ama ne yapsa ne etse yine de giremedi hicbir kadinin gozune. Ne de olsa Barneys buyuk bir isim,  alisverise gelen kadinlar belki bir tanidikla karsilasirim korkusuyla indirim bolumunun 10 metre yakinindan bile gecmeye cekiniyordu. Ne de olsa Nazi Almanya'sindan daha acimasiz ve yok edici tek yer New York sosyetesidir. Dolayisiyla gule gule indirimdeki Versace, sen artik lanetlisin.

Yavas yavas sonbahar urunlerinden de kurtulup kisa hazirlik yapmaya baslayan Barneys magaza yonetimi artik bizim Versace'ye tahammul edemez hale geldi ve zavalli bir kere daha elden cikartildi. Bir sonraki duragi hikayemizin ana kahramani Filene's Basement. Versace artik orta sinifla tanismaya hazir. Gel gelelim zengin zuppelere fazla sade ya da fazla ucuz gelen bu urun, simdi de orta sinifa fazla pahali geldi. Hikayenin basindaki $3000'lik etiketin uzeri cizilmis yerine $699 yazilmisti ama bu buyuk captaki indirim bile henuz yeni evini bulmasi icin yeterli degildi. Diger tum giyim kusam magazalari gibi Filene's Basement da durmaksizin ve sık araliklarla yeni sezon urunler getiriyordu. Kisin ardindan, verimli gecen ilkbahar da sona ermis yeniden yaz urunleri piyasaya cikmisti. 1 Mayis gunu bir yilin sonunda toplam 3 magaza ve sayisiz indirim gormus olan Versace'ye yapilabilecek en buyuk iyilik yapildi ve $699'un uzeri cizilip yerine %50 indirim etiketi yapistirildi.  Kulturu geregi tuketmeye alismis olmasina ragmen hayatinda hergun cikip gonlunun istedigi gibi o butik benim bu magaza senin dolasamayan, yillardir gidip geldigi ofisinde didinip duran orta sinifin emektar calisanlarindan Jane 1 Mayis'i sansli gunu ilan etti cunku karsisina $350'a fistik gibi Versace %100 ipek, abiye bir elbise cikti ve simartilmayi sonuna kadar hak ettigini dusunen Jane hic tereddut etmeden elbiseyi kaptigi gibi kasaya yoneldi.  Versace sonunda kendine bir ev buldu.



Filene's Basement'i 1909'dan beri ayakta tutan ve bir efsaneye donusturen ozellik de buydu: ulasilmaz olan hayalin bir gun gercege donusebilecegi mesajini vermesi. Evet belki magazada satilan her urun Versace ayarinda markalar degildi ama Jane gibi pek cok kadin yillardir boyle guzel surprizlerle karsilasip alimgucu kendilerinden cok yukarida olan o sansli kadinlarin gunluk hayatlarindan bir parca calmis ve hatta bir seferlik de olsa hep hayalini kurduklari New York'un o gorkemli tarafina tasinmis gibi hissediyorlardi.



Uc bes cumlede 1 yillik tuketim dongusunu aciklamaya calistim. Versace gibi Haute Couture sinifinda bir Italyan markasi bile boylesine hizli bir tuketime maruz kaliyorsa, özbeöz Amerikan markasi olan Tommy Hilfigerlari, Calvin Kleinlari, Donna Karanlari bir dusunun. Marka dedigimiz kavram boylesine goreceli iste! Avrupa'yi bilmem ama Amerika'da herkesin her turlu markaya erisimi var.  Iste bu sebeptendir ki New York sokaklarinda ceneleri yerlere dusmus halde, her bir kolunda on ikiser poset tasiyip, bir yandan ellerindeki dolar tomarlarini havalara sacarken diger yandan da agzindan salyalar akarak alisveris yapan turistler gormek son derecede siradan bir olay.



Peki arabanin icat edilmesinden bu yana ayakta duran bu dev ismin bugun batmis olmasinin sebebi nedir? Elbette pek cok farkli Amerikan sirketinin batmasinin temelinde yatan sebeple ayni: açgözluluk.


Krizden sonra istedigi yuksek kar marjlarini yakalayamayan sirket yonetimi daha fazla dusuk kar elde etmektense tum Dogu Yakasi'nda 10'dan fazla magazada isten cikarmalari gereken binlerce insani hice sayip iflas ilan ederek sirkete yatirdiklari sermayeyi toptan geri alma yolunu tercih etti. 1909'dan beri tuketicinin anilarinda apayri bir yer elde etmis, insanlarin duygusal bir bag hissetikleri magazalar ne calisanlarin ne de musterilerin gozunun yasina bakilmadan tek bir ilanla ortadan kaldirildi.




Yani yine uc bes zengin adam hala cok zenginken; binlerce insan ise issiz kaldi. Bir kismi satis isinde elde ettikleri tecrube sayesinde derhal yeni is bulmus, asla alt ve orta siniftan daha yukari cikamayacaklarini bilerek, eski alisilagelmis duzenin bir parcasi olarak yeniden calismaya baslamistir bile. Digerleri ise belki bir sure sagda solda bos bos gezmeyi tercih eder. Sonrasi? Simdilik mechul.


Peki ya Jane'ler? Onlar ne yapacak? Onlar icin de pek bir seyin degisecegini sanmiyorum. Filene's Basement kapandi diye zengin ev kadinlarinin gosterissiz ya da indirimdeki marka kiyafetleri satin almaya baslayacak degil. Tuketim istegi toplumun istisnasiz her kesiminde Amerika'daki kadar yuksek kaldigi surece bir Filene's gider, digeri gelir.


Gelelim bendenize!! Ben yazinin basinda hatirlarsaniz bir sabah kalkip internette bu haberi okumustum. O gun kapanmasina daha 1 ay vardi. 1 ay icinde yavas yavas her hafta indirimi %10'lik basamaklarla arttirdilar. Once %40-50, sonra %50-60, sonra 70, 80 derken son basamak olan %90-95 ile (sadece 1 gun surdu) magazalari kapattilar.


Ben sansliydim cunku evime 2 dakikalik yurume mesafesinde devasa bir Filene's magazasi vardi (simdi o devasa alana acilacak yeni magazanin ne olacagi mahallemizin en buyuk bahis konusu).


1 ay boyunca neredeyse her gun her isten eve gelisimde soyle bir ugradim. Bazen gercekten akil almaz indirimlere yenik dustum ve alisveris akimina kapildim, bazense sadece orada olup bitenleri gozlemlemek icin gittim.


Birkac komik sahneyi sizlerle paylasmazsam bu hikaye eksik kalir.


Son 30 Gun:


Basta her sey son derece medeniydi. Haber hizli yayildi ancak  tum Filene's severler metanetli tavirlarini koruyarak sadece online medya platformlarinda ne kadar uzulduklerini dile getirdiler. Nitekim indirim hala dikkat cekmeyecek kadar normal seviyedeydi. Is cikisi turlarimda gozlemlediklerim bana bu magazanin kapanirken bile insanlarin icerisinde gezinmekten keyif alacagi bir yer olarak kalacagini gosteriyordu. New York'a geldigimden beri hem alisveris danismanligi hizmeti sundugum siralarda cok sık ugradigim, hem de kisisel olarak mutsuz oldugumda kafa dagitmak, mutlu oldugumda da icimdeki fazla enerjiyi atmak icin gittigim, adeta duygusal bir bagla baglandigim bir aile magazasiydi Filene's Basement. Elveda derken bile ayni sekilde kalabilecegini hissetmek ben cok mutlu etmisti. 


Son 15 Gun:


Pekala, yanilmisim. Indirimin yuzdesi arttikca, insanlarin da icindeki canavar hircinlasmaya basladi. Buradaki kadinlar kesinlikle keyfine alisveris yapmaya gelmemis. Hepsinin bir oyun plani var bir kere. Herkes organize kaosun icinde ne yapmasi gerektigini cok iyi calismis birer askere donmus. Normalde magazalarda gordugumuz, kiyafetlere soyle bir dokunup, neyle kullanabilirim bakislari atan kadin yerini uzaktan hedefine odaklanip rafta sadece hircin hareketlerle kendi bedenini arayan alisveris manyagina birakmis halde.


Ha bu arada aramizda kalsin bir aksam Esin Maraşlıoğlu'nu da Filene's Basement'in indirim koridorlari arasinda kendinden gecmisken gormedim degil. Yaninda "Ben su ilerideki kaşmir kazaklara bir bakacagim!!" diye bagiran arkadasinin sesiyle irkildim, kafami bir kaldirdim ki ne goreyim, Sayin Maraşlıoğlu. Isin komigi vault (kasa) ismi verilmis buyuk markalarin oldugu bolumu fark etmedi bile, gitti agzi yuzu birbirine karismis gomlek pantalonlara falan bakmaya basladi. Bir an ustun alisveris danismanligi hizmetlerimi onune sereyim, gidiyim hatunun elinden tutayim dedim  ama sonra baska birinin alisverisiyle ugrasmaktansa mallari kendime kacirmayi tercih ettim, bu kisi sevgili Esin Maraşlıoğlu olsa bile.


Bu arada iceride durum vahim. B ir yandan raftaki urunleri tarayan alisveris askerleri obur yandan da etraflarindan gecen dusmanlarinin ellerindeki kollarindaki urunleri yan gozle cok pis kesiyor. Yanlislikla biri elindeki tomardan bir urun dusurse yemin ederim daha yere ulasmadan bir baskasi kapiverir. Benim baktigim askiliga yaklasma diye gozdagi veren kadinlar biri bilmeden onun bolgesine girerse derhal sozlu olarak saldirmaya hazir durumdalar. Bu arada deneme kabinlerinde yasanan kaos apayri. Her gelen elinde yuzlerce kiyafetle geliyor ve uzerine olmayanlari saga sola firlattigi gibi baskalarinin firlattiklarini da karistirmaya yelteniyor. 


"Bu alanda urun secilmiyor hanimefendi. Burada alisveris yapamazsiniz, burasi soyunma odasi, hem bakin yolu da kapattiniz. Lutfen cekilin!" diye manyak kadinlari yola sokmaya calisan Filene's calisanlari ise yorgun dusmus durumda. Gozlerinden istirap okunuyor.


Bu arada magazalari temizlemeyi de biraktilar. Benim guzelim Filene's imin uzerine coken yenik hava sanirim bir daha gitmeyecek.


Dedim ya, indirim zor is.


Son 5 gun:


Gariplikler hat safhada. Gecen aksam kadinin biri magazanin orta yerinde kustu. Iki ihtimal var, ya musterilerden biriydi ve obez oldugu icin kalabaliga, kesmekese dayanamadi (Temmuz'da Kapali Carsi'ya falan gitmeye kalksa ne yapacak hayal etmek istemedim) midesi bulandi ya da artik careyi saldim cayira mevlam kayira demekte bulan Filene's calisanlarindan biriydi ve hamile falandi; fazla calismaktan bu hallere dustu yavrucak. Sebebi bilemiyorum ama sonuc hic hos degildi. Zaten insanliktan cikmis insanlarin icine dolusup magazaliktan cikardigi bir vahsi ormandaydik, bir de kadinin biri kusunca tam hayvanat bahcesinde maymunlara donduk.


Soyle bir an dedim ulan gozlem icin bile degmez yuru eve git sonra baktim yari degerli taslarla dolu $125'lik Ralph Lauren kolyeye $7 demisler; e ne yapayim aldim ben de.



Bu arada uzun donem iliskisi olan kadinlar bilir (evliler de dahil) erkegi bir noktadan sonra kadin giydirir arkadas. Haydi biz kibar olalim, kadin esi icin kiyafet onerilerinde bulunur diyelim. Hah, son 10 gundur ben de hat safhada oyle yapiyordum iste. Yalniz bizimki enteresan bir durum biraz.


O kaos icerisinde kendimi birakip bir de erkek reyonuna gidiyorum, sevgilim icin guzel kiyafetler topluyorum o karmasanin icinden; (Erkek tarafi illaki daha sakindir diyenler, cok yaniliyorsunuz. Orada da en az kadinlardaki kadar dise dis kana kan bir mucadele soz konusu) tum o bulduklarimi atmaca gibi kadin ve erkeklerden saklama mucadelesi icinde sagda solda tasiyorum (Fiziksel olarak kolumdan tutup ayni magazada alisveris yapiyor olmamiza ragmen benim bulup cikardigim guzel urunleri bulamayan "göz" fakiri bir kadin o kravati nerden buldun!?! diye bile sordu. Profesyonal alisveris yetenegimin birgun sonumu getirecegini hic dusunmezdim)  ve seçme islemim sona erdigi zaman sevgilimi ariyorum, o da guzel poposunu kanepemizden kaldirip 2 dk yuruyup verdigim koordinatlara geliyor; onun icin sectigim $50'lik guzelim Cole Haan ayakkabilardan tutun da $15'lik Fendi kravatlara kadar pek cok cesitli urunun arasindan begendiklerini alip evimize geri donuyor. Nasil iyi anlasma degil mi?


Alisveris ve sevdiklerim temali bir baska enteresan durum ise evlerimiz birbirine cok yakin olmasina ragmen haftaicleri yorgunluktan falan bir turlu gorusemedigim yakin kiz arkadasimla magaza kaosunun ortasinda burun buruna gelmemizdi. Basta gulustuk ettik ama o sirada ancak savas meydanlarinda pusuya yatmis askerlerin yasadigi yuksek konsantrasyona benzetilebilecek ruh halimiz asla degismedi.


"Aaaaa sen de mi geldin!? Gel gel katil karmaşaya. Cok iyi burasi cok!"


"Evet abi! Bu ne!? Neler almişin bakayim sen?? Aa nerden buldun onlari yaa? Ben hic boyle guzel seyler bulamadim. Somurmuşler. Hicbir sey kalmamis!"


"Bebisim! Alisverisde benim yakinlarimda ol! :) Saka bir yana sabirli olmak isin anahtari. Burdan bir sey cikmaz deme, emek harca, sevgi goster senin de olur."


Ve bunlari takiben buldugumuz mallari karsilastirip, biraz da fikir alisverisinde bulunduk. Ancak zaman dar, dusman ise cok atikti. Hizli olmamiz, kaldigimiz yerden devam etmemiz gerekiyordu. Opustuk, birbirimize iyi sanslar diledik ve aynen devam ettik. Sonraki 1 saat boyunca magazanin cesitli noktalarinda ayni sahne tekrar tekrar yasandi. Aksam eve donerken ikimiz de zafere ulasmistik ve gururluyduk.



Son 2 gun:


Magaza icleracisi halde. Mallarin cok buyuk bir cogunlugu elden cikarildi, sagda solda kalmis tum urunler giris katinda ortada  toplandi ve diger her yer kapatildi. Uzuuuun uzun kuyruklarda yavaaas yavas caktirmadan onunuze girmeye calisip, uyarildiginda da bir anda cazgirlasan maymun kadinlar klişe aksakliklar arasinda bir numara. Bir de ceneyi yerlere dusuren orijinallikte birkac durum soz konusu. Mesela kasa kuyruklari hizli aksin diye uzerinde etiketi olmayan urunlere son derecede profesyonel bir havada kafasindan fiyat uyduran o sempatik personel şefi, ya da kasada bir satin aldiklarima bir de suratima bakip,


"Bu cantayi alma. Lutfen alma. Nerden, nasil buldun hicbir fikrim yok ama birak ben alayim. 20 gundur su lanet yerdeyim, karmasadan kendime dogru duzgun bir bok bulamadim, yarin kapatiyoruz, hicbir sey alamadim. Birak bu cantayi ben alayim!! " diye can cirpisan o genc kasiyer kiz. Her ikiniz de cok sevimliydiniz ve Filene's savasimin son evreleri sizler sayesinde trajik yerine komik oldu. Sagolun.


Ve son gun. Savas sona erdi. Kazanan elbette Filene's Basement'in sahipleri oldu. Onlar gidip milyon dolarciklarini hangi yeni yatirima koyacaklarini dusunsun biz milyonlarca Dogu Yaka'li da eve gidip yangindan kacirdigimiz, bedavaya yakin urunlerimizle birkac mutlu ani biriktirelim.


Her seye ragmen cok guzel bir 3 yildi. Seni cok sevmis olsak da bir kere Filene's, inan başkasını da cok kolay severiz. Ucuz olsun, tuketelim de bize yeter.


Hepinize hayatta bir seferlik de olsa %95'lik indirimlerde alisveris yapabilme firsati diliyorum! Bunu New York'ta yapmak isterseniz de haberim olsun, ne de olsa ben artik ustun tecrube sahibiyim.


Duygu