Friday, January 28, 2011

Konusma, Dinle.

New York da San Francisco da cok guzel sehirler ve ben onlari elimden geldigince anlatmaya devam edecegim.

Ama bugun aklim baska konulara takildi.

Oturdum evde "Fair Game" adli filmi izledim. Yonetmeni Bourne filmlerinin de yonetmenligini ustlenmis olan Amerikali Doug Liman. Yeni sayilabilecek 2010 yapimi bir film.

Gercek hikaye.

Konusu Ikiz Kulelerin yikilmasinin ardindan yasanan ABD-Irak savasinin nasil basladigi ve bu donemde bir CIA ajani ile kocasinin adlarini aklamak icin verdikleri savas.

Henuz izlemediyseniz derhal izlemenizi tavsiye ederim.

Uzun uzadiya hikayesini anlatmayacagim ama ozetle bu CIA ajani ile esi Irak'ta kitle imha silahlarinin olmadigina dair goruslerini bildiriyorlar. O sirada artik saldirmaya tam gaz hazir Bush hukumeti de halkin odak noktasini ustalikla bu iki uzmanin iddialarindan uzaklastiriyor. CIA ajani kadinin gercek adini ve gizli kimligiyle neler yapmakta oldugunu basina sizdiriliyor. 

Kadinin profesyonel hayati da kisisel hayati da buyuk darbe aliyor.

Isinden oluyor. Ailesine ve kendisine hergun olum tehditleri geliyor vs.

Beyaz Saray'in sindirme girisimlerine ragmen kari koca yilmiyor ve yillar suren mucadele sonucunda kendi isimlerini akladiklari gibi, yalancilari da bir bir ortaya cikarip cezalandirilmalarini sagliyorlar.

Simdi...

Bilmem dikkat ettiniz mi ama basta demistim ki "CIA ajani ile esi Irak'ta kitle imha silahlarinin olmadigina dair goruslerini bildiriyorlar". 

Bu bir gercek hikaye ve bunun gibi yuzlercesi yazildi cizildi anlatildi, filmi, belgeseli, dizisi yapildi ve yapilmaya da devam ediliyor.

Amerika da en az Ortadogu, Guney Afrika, Kuzey Afrika, Rusya, Turkiye vs vs kadar yolsuzluk yapilan bir ulke. Hatta belki daha da beterleri yapiliyordur.

Ben bilemem. Siyaset Bilimi ya da Uluslararasi Iliskiler okumadim. Bu konularla ilgili farkli taraflarin goruslerini yansitan yuzbinlerce kitap bitirmedim.

Ama ben olup biteni disaridan gozlemliyorum.

2001'de baslayan ve tum dunyanin gidisatini degistiren olaylarda Amerikan hukumetinin yaptigi yolsuzluklarla ilgili yine Amerikalilar tarafindan bugun hala kitaplar yaziliyor, filmler cekiliyor ve butun bunlar tum dunyayla acik acik paylasiliyor. 

Micheal Moore gibi asiri cikintilar da dahil olmak uzere hicbir sinemaci henuz hapsi boylamadi.

Boylayacagindan da supheliyim.

"Amerika ozgurlukler ulkesidir." diyenlerin bunu demek icin ellerinde tuttuklari gercek dayanaklari var.

"Hadi canim sizde. Amerika asil kolelerin ulkesi." diyenlerin de elbette.

Her konuda oldugu gibi bu konuda da karsit iki fikir olabilir.

Guzel olan karsit fikirlerin asagi yukari esit sartlarda birbirleriyle mucadele etmelerine olanak saglanmasidir.

Tekrarliyorum, bu filmde gercek olaylar anlatilmistir.

Guc Bush yonetiminin elindeyken yasanan olaylar anlatilmistir.

Guc Bush yonetiminin elindeyken Bush yonetimine karsi olduklari icin susturulmak isteyen insanlar mucadeleyi birakmamis ve sonunda hak ettiklerini almislardir.

Gelgelelim guc Bush yonetiminin elinde oldugu icin konu saptirilmis ve Irak'ta kitle imha silahlari olmadigini savunmak isteyen bu insanlar kendi hayatlari icin mucadele etmek zorunda birakilmislardir ve sonunda Irak Savasi tam gaz baslatilmistir, uzun yillar devam ettirilmis ve guc simdi gorunurde baska birinin elinde olmasina ragmen devam ettiriliyordur.

Asil ifade etmek istedigim konudan sapmayayim.

26 Ocak 2011 gunu Dogukan Umut adinda bir genc katilinin kisisel tabancasiyla vurularak olduruldu.

Son derece uzucu bir haber. 

Konuyu bilenleriniz vardir eminim. Bilmeyenler de herhangi bir gazeteden okuyabilir.

Benim asil deginmek istedigim bu haber degil. Haber ile ilgili halkin yaptigi yorumlar.

Vatandaslardan biri demis ki, 

"Meclisteki beyler daha önce sınırsız olan silah alımını 5 ile sınırlandırmıştır...Soner Bey (katil olan) günah diye içki bile içmezdi. İnançlı, vicdanlı, düzgün kişiliğe sahiptir. Birinin hayatını sonlandıracak en son insandır. Zaten yaşadığı üzüntü adliyedeki resimlerde görünüyor. Çocuğa da ateş etmemiş. Seken kurşun ona isabet etmiş. Tamamen kader. Allah her iki tarafa da sabır versin."

Bende mi bir gariplik var yoksa bunu diyen insanda mi??

Yani Ilkokul ve ortaokul boyunca verilen zorunlu din derslerinde hepimizin kafasina "Kader"in ne demek oldugu kazinmisti ama ayni zamanda "Allah insanlara bilinc vermistir. Bizi hayvanlardan farkli kilan bu bilinctir. Dolayisiyla hareketlerimizin sonuclarindan bizzat kendimiz sorumluyuzdur. Kader'i buna bahane olarak gosteremeyiz" de denmisti. 

(Bakiniz tum Turkiye'de ne demek istedigini hic anlamadan Arapca Arapca dualar yillarca ben dahil bir suru kucuk cocuga zorla ezberletildi. Dualarin dogru duzgun Turkce cevirileri bile konulmadi kitaplara yillarca. Ibadet kadar kutsal ve ozel bir olay 5 yasindaki cocuga anlamadigi laflar dizisini ezberletmek kadar ozelliksizlestirildi ama en azindan din derslerinde mantikli laflar da ediliyordu.)

Donelim, "Kader iste" diyen yorumcuya.

Normal sartlarda bu bireyin yorumunun altinda sayfalarca yorum gormeyi isterdim. Neden cok ama cok yanlis dusundugunun anlatilmasini dilerdim.

En azindan bu kadar uzucu bir olayda karsit iki gorus savunulmasini beklerdim.

Yok.

Sadece, "Tamamen kader. Allah her iki tarafa da sabır versin" var.

"Gunah diye icki bile icmezdi" var.

24 yasinda sizin benim gibi bir genc olduruldu ve arkasindan onun katili icin "Gunah diye icki bile icmezdi"denildi.

Bunun nedenleri uzerine biraz kafa yormak gerektigine inaniyorum.

ODTU'deki ogrencilerin gunlerce yasadiklarina kafa yormak gerektigine inaniyorum.

Bir de tabi ben artik Amerika'dayim. Turkiye'de bazilarinin dusundugune gore bu islere kafa yormam gerekmedigi kadar uzaktayim.

Inanin gunluk hayatimin buyuk kisminda ben "bu islere" kafa yormuyorum zaten. Kafa yormak cogumuzun yaptigi gibi 3-5 gazete haberi okuyarak agzini yaya yaya yorumlar yapmakla olmaz. 

Kafa yormak icin OKUMAK GEREKIR. OKUMAK.

Basta da demistim. Ben Siyaset Bilimi ya da Uluslararasi Iliskiler okumadim. Bu konularla ilgili farkli taraflarin goruslerini yansitan yuzbinlerce kitap bitirmedim.

Ama ben olup biteni disaridan gozlemliyorum.

Ben bu gece bir film izledim ve o film bana dedi ki Amerika'da guc kimde olursa olsun, karsit iki taraf kendi gorusunu savunmaya devam edebilir. Sonuclarina kimse garanti veremez. Belki iddia ettikleri konuda basarili olur, halkin buyuk kismina ve hatta uluslararasi topluma kendilerini kabul ettirirler.

Belki de ettiremezler.

Ama denemeleri icin onlara firsat verilir. Sonsuza kadar susup olup biteni izlemek icin bir koseye sindirilmezler.

Ben olup biteni disaridan gozlemliyorum ve Turk toplumunun hala sagduyuya sahip kesminin artik sindirildigine inaniyorum.

Ustune ustluk bu cinayete benden belki cok cok daha fazla sinirlenen (ve yine yurtdisinda okuyan/yasayan) bir baska arkadasim da birkac gun once "Bir su kizin giydigi kiyafetin zerafetine bakin bir de Hadise'nin giydigi gerizekali dansoz kiyafetine" diye serzeniste bulununca hatirladim.

Gercekten Sebnem Paker de sarkisi da NE KADAR GUZELDI. Ne kadar modern ve estetik ama bir o kadar koklerinden kopmamis bir goruntusu vardi.

Bosuna degil sanat ve siyaset her zaman ic icedir ve hangi ulkede hangi zaman diliminde olursa olsun birbirinden etkilenmistir gorusunu savunan onlarca kitap yazilmis.

Bu aksam biraz garip duygular icerisindeyim. Belki de o yuzden bu beklenmedik, alakasiz sivrilisim.

Bilemiyorum.

Ben sadece Paker'in o guzel mi guzel Dinle sarkisinin Eurovizyon'da 3. oldugu 1997 yilini cok iyi hatirliyorum ve bugunlere gore cok cok daha guzeldi diye dusunuyorum.

O zaman da siyasi durum karisikti, o zaman da calkantilar, yolsuzluk sikayetleri, ne olacak bu memleketin hali muhabbetleri vardi.

Ama cokseslilik daha fazlaydi. Karsit gorusler birbirlerine karsi tam gaz savastaydi. Yesil vardi, Mavi vardi, Kirmizi vardi, Beyaz vardi.

Bana simdi tek renk kalmis gibi geliyor.

24 yasinda bir gencin haksiz yere oldurulmesine tepki olarak "Tamamen Kader" deniliyor ve katil "Gunah diye icki bile icmezdi" diye savunuluyorsa, bence artik tek renk kalmistir.

Buyurun hep beraber "Dinle"yi dinleyelim. Nasilsa biz artik konusmuyoruz.

Duygu

Thursday, January 27, 2011

Mayday! Mayday! New York'a kar yagdi!

Hayat ne kadar hizli degil mi?

Bir de cok yalanci.

Bir takim kadinlar erkekler cikip her gun herkese her seyle ilgili yalan soyleyebiliyorlar. Ben de bunlardan biri oldum. Hepinize "EVETTTTT GERI DONDUMM, HAYDI BAKALIM YENIDEN YAZIYORUZZZ" dedim. "Filmler cektik, sirada sizlerle paylasmak var" dedim. Anlattim bir seyler. Sonra yeniden tik yok.

Cok ayip artik bu kadari biliyorum. Ama amacim yalan soylemek degildi elbette. Sadece beklenmedik bir anda cok guzel bir tatil plani yaptik ve bir baktim cat cut paralar odeyip, biletler alip, rezervasyonlar yaptirip tatile ciktim.

Iyiki de yapmisim cunku Amerika'daki ikinci favori sehrimi bulmus oldum.

San Francisco.

MUKEMMEL BIR SEHIR!! Neredeyse kusursuz. Uzun, saglikli, mutlu ve huzurlu diye tabir edilen "ideal hayat" var ya, o hayat iste bu sehirde yasaniyor. Gercekten sanattan tutun da mimariye, restoranlardan muzelere, parklar bahcelerden bilime, egitime ogretime her sey ama HER SEY COK GUZELDI!

Bu San Francisco konusuna apayri bir baslik ayirmak ve yasadiklarimizi, gorduklerimizi, tattiklarimizi, hepsini sindire sindire, uzun uzun anlatmak istiyorum. O yuzden bu yazida San Francisco'yu sadece bir savunma araci olarak kullanmak amacindayim. :) Neden kaldigim yerden yazmaya devam edemedigimi aciklayici bir arac.

Biz simdi donelim Amerika'daki birinci favori sehrime, kalbimin sultani New York'a. :)

Ne kadar yalan dolan bir dunyada yasadigimiza deginmeden hemen once, ne kadar hizli bir dunyada yasadigimizdan bahsetmistim. Ordan devam edeyim.

Ben size New York'tan rapor vermeye ara verdigimden beri sehir yerinde durmadi. Yine hem kendi goruntusu surekli degisti, hem de icinde yasayan 20 milyon insanin hayati.

20 milyon ayri hikaye var bu sehirde ama yine de gariptir, dunyada 20 milyon insanin bu kadar cabuk ve dogal bir sekilde ortak paydada bulusabildigi baska bir sehir gormedim. Bosuna degil unlu Fransiz yazar Jean Paul Sartre da New York icin, "Nowhere else will you feel better the simultaneity of human lives" demis.

Bazen cok kasvetli oluyor bu ayni anda yasananlar. Metronun is cikisi saatleri mesela. Baktiginiz tum suratlar yorgun, herkes yurumeyi unutun, kelimenin tam anlamiyla eve donmek icin kosuyor. Herkesin adimlari senkronize. 20 milyon elemanli bir dans grubu gibi, kimse ritmi bozmuyor, herkes kareografiyi ezbere biliyor. Sagdan gidecekler belli, aniden sola donus yapacaklar belli. Merdivenler dar olmasina ragmen kargasa yok. Kimin asagi inecegi, kimin yukari cikacagi gun gibi ortada. Surekli bir metro geliyor, bir metro gidiyor.

20 milyon New York'lu eve donuyor.

Bazen de daha neseli olaylarda bir butun halinde hareket ediyor New York. Macy's Thanksgiving Parade, Rockafeller Center Christmas Tree Lighting, Halloween Parade, SuperBowl Parade, New Year's Eve Times Square Ball Drop hemen akla gelen birkac ornek sadece.

Yine kesmekes, yine kalabalik ama yine de her sey cok duzenli. Hikayesi, yasadigi zorluklar, kazandigi para, gelmisi gecmisi ne kadar farkli olursa olsun,  herkes ama herkes o an mutlu olmak icin bir arada. Inanin bunun insan uzerinde biraktigi birliktelik anlayisi, o ani hic tanimadiginiz yabancilarla birlikte paylasip, sanki onlari 40 yildir taniyormus gibi davranabilmenin verdigi cosku inanilmaz ve esine az rastlanir bir duygu.

Kalabalik saatlerde metroya binmek ve ozel gunlerde kutlamalar yapmak kadar insanlari birbirine baglayan bir konu daha var New York'ta.

Hava durumu.

Dikkat ettiniz mi bilmem ama havasinin nasil oldugu tum dunyayi yakindan ilgilendiren tek sehirdir New York. Burada uyari yapilir, yarin kar firtinasi bekleniyor denilir, tum dunya haberlerinde duyurulur. Turkiye'de neler olup bitiyor diye internetten herhangi bir gazeteyi acarim, ana basliklar arasinda New York'taki olagandisi hava durumu anlatilir.

Bir zamanlar buyuk acilar cekerek ogrendigim Fransizcayi unutmak uzere oldugum icin bir telas Le Monde'u acarim, New York'ta ne kadar cok kar yagdigini, bunun hayati nasil olumsuz etkiledigini ve Bloomberg'un ne kadar yetersiz ve acemi bir hizmet sagladigini bir de Fransizca okurum.

Sonra sirf meraktan Almanya, Ingiltere ve Italya'nin belli basli gazetelerine de goz gezdiririm. Yine ayni durum. (Not: Almanca ve Italyanca bilmiyorum ama New York adi ve kar resimleri gormek yeterli oluyor.)

Yani yasadigim sehrin hava durumu tum dunyanin dert konusu. Yalniz hava durumunun insanlari nasil bir araya getirdigi, yine birden bire hayatlarin nasil homojenlestigi bir turlu anlatilamiyor bu haberlerde.

Sadece kar firtinasi sirasinda veya sonrasinda degil. Gunler once firtina uyarisi yapildigi andan itibaren New York'lular kenetlenmeye basliyor. Ofiste patronlarla elemanlari olasi bir kar firtinasinda ofis kapanmazsa nasil ise birlikte gidip geleceklerini konusuyorlar. Profesyonel is maillerinden tutun da dostlar arasinda gonderilip duran BBM mesajlarina kadar her yerde "Stay warm" dilekleri yaziliyor.

(Yani Ankara'da da super soguk kislar, arabami haftalarca evin onunden kurtaramadigim uzun sureli kar yagislari gordum ama toplumun icine yerlesmis "Stay Warm" benzeri bir dilek hatirlamiyorum. Ayni seyi Turkiye'nin geri kalani icin de soyleyebilirim sanirim. Zaten Turkiye genel anlamda birlik ve butunlukten uzak dersem de abartmis olmam galiba. Her neyse.)

Otobus seferleri iptal edilirse ders cikisi batidan doguya yurumesi gereken ogrenci ve ogretmenler birlikte yurume planlari yapiyor. Sehrin buyuk bir yuzdesini olusturan yardimsevenler ekibi sokakta yasayan insanlara nasil yer bulunur diye careler aramaya basliyor. Sokakta "Helal Food" arabacisiyla, onun mudavimi arasinda firtinadan sonra ise cikip cikmayacagina dair sohbetler duyuluyor. (BKZ Helal Food: icinde sozde domuz eti olmayan ama martidan esege kadar pek cok farkli hayvanin eti karistirilmis olma ihtimali olan, lezzetli mi lezzetli ve ucuz mu ucuz sokak arabalarinda satilan, istisnasiz 2-3 blokta bir bulabileceginiz bir nevi doner)

Hatta ve hatta size yemin ederim, firtinadan hemen onceki metro seferlerinde insanlarin yuzundeki ortak "Vallahi atlattim. Firtina baslamadan eve donebiliyorum" sevincini gozlerinizle gorebilirsiniz.

Yani firtina oncesi birlik ve dayanisma ornek olacak cinste.

Yalniz asil birliktelik, Sartre'in deyimiyle asil simultanelik kar yagisi basladigi andan itibaren ve bittikten sonra sokaklarda yasanan hat safhadaki sevinc ve coskuda kendini gosteriyor.

Iste simdi sizlere hayati durduran, tum dunyadaki onemli gazetelerin ilk sayfalarina cikan o buyuk kar firtinasi sonrasinda New Yorklularin yasadiklarini anlatmak istiyorum. Ama bu sefer her zamanki gibi bidi bidi durmadan konusarak degil, resimlerle.

Bu sabah ciktim ve kendim bizzat Central Park'ta resimler cektim. 1 saatlik park yuruyusunun sonuclari su sekilde oldu:


Sokaga cikmamizla ellerinde kurekler, cesitli kurtarma ekipleriyle karsilasmamiz bir oldu. 
Kar firtinalari doneminde New York craigslist'in en cok aranilan ilanlari "Snow Shoveler"

 Bu Vespa pek oyle yakin zamanda yeniden yollara donecek gibi degil.

 Tabi bu araba da.


West 80th St


Seker apartman ve onundeki seker agac

Seker apartman ve seker agac  2

Seker apartman ve seker agac  3

Seker apartman ve seker agac  4

Sokagindan tum dunyaya sevgi gonderen heyecanli insan ben

Starbucks'in kapisinda uzgun uzgun sahibini bekleyen bu kopekcige yer vermeden gecemezdim. Nitekim butun Central Park yuruyusumuz boyunca onlar da bizimle yuruduler. 
Cok tatli bir cift olmuslardi. :)

Her an her kose basinda gorebileceginiz kanepe, TV, mini buzdolabi, printer, kutuphane, yatak gibi disari birakilmis ev esyalari kar firtinasi sonrasinda da boyle gorunuyor. :)

Parka geldik. :))

Central Park

Central Park  2

New York sakinleri ve kopekleri icin kar firtinalari essiz bir eglence firsati

Central Park  3

Central Park  4

Park'ta kayak yapan sayisiz New York'ludan biri. 
Kim bilir, belki de ise gidiyordur. :)

Ve bir baska kayakci 

Ve bir baskasi

Bu da cocugunu karda eglenmeye cikaran ve arabasini kosarak surup 
bir yandan da sporunu yapan ideal, genc baba. 
Bosuna aramayin bundan tum dunyada sadece bir tane varmis.

Central Park  5

Yazin kosucularin kana kana su ictigi cesme

Ve gorkemli buyuk gol. West'le East arasinda kocaman bir balkon gibi. Biraz donmus.

Donmus Jacqueline Kennedy Onassis Reservoir 2


:)

:) 2
Biraz bankta oturalim. Ya da oturamayalim.

Salincakta sallanalim o zaman. Ya da sallanamayalim.

Bisiklete binmek isteyecegimizi de sanmiyorum. 

Central Park 6

En guzel yol bulma kaybolarak olurmus ama bu havada Central Park'ta kaybolmanizi tavsiye etmem. Zira haritalardan pek hayir yok.

Firsati asla kacirmayan cocuklar guruhunun ilk elemanlari

Akin akin gelenler

Amaci belirsiz, heyecanli cocuk

3 silahsorler

Alt kat komsumuzun kopegi, Truffles

Sapsal Truffles

Kuslar, tugla apartmanlar ve teraslar

West 80th St

Central Park 7

Columbus Ave & 81st St
Favori Apartmanim

Columbus Ave & 81st St
4 Arkadas
En sevdigi agaci gorunce her seferinde heyecanlanan ben

Daha yakindan

Central Park 8

Iste boyle. Umarim resimleri begenmissinizdir. Bundan sonra anlattigim cogu seyi resimlerle destekleme karari aldim. San Francisco seyahatinden sonra hem fotografa ilgim artti hem de New York'ta cekmedigim ne kadar cok guzellik oldugunu fark ettim.

Bu arada madem bundan boyle bu blogta cektigim resimlere yer ayiracagim, o zaman kucuklugumden beri beni hic yalniz birakmayan muzik askini da bu alanda serbest birakmaya karar verdim. New York'ta tanisip, cok ama cok sevdigim bir dostum da ilk oneri listem icin farkinda olmadan bana ilham verdi.

Bu kadar cok kar yaginca eline kahve kupasini alip pencereden disaridaki guzelligi seyrederken kendisine eslik edecek guzel bir muzik dusunmus. Tabi malum karla ilgili olmasini istemis ama aklina Let it Snow'dan baska sarki gelmemis.

Ayni durumda olabilecek arkadaslarim icin veya tumuyle konu disi olup guzel muzik dinlemek isteyecekler icin onerimlerim su sekilde:

1. Baby It's Cold Outside
2. Dean Martin - Walking in a Winter Wonderland
3. Jason Kendall - Let It Snow (tabiki bunu da koyalim)
4. A Marshmallow World
5. Powder Your Face with Sunshine
6. Sarah Voughan - Black Coffee
7. Ella Fitzgerald - Sleigh Ride
8. Coldplay - Have Yourself a Merry Little Christmas (Gerci bu moral vermesi gereken sarkiyi Coldplay yorumlayinca insanda ne moral kaliyor ne de kar coskusu. Sirf genc birileri de olsun listede diye koydum. Ilgilenenlere yine Ella Fitzgerald ya da Sinatra'dan dinlemelerini oneririm.)
9. Red Hot Chilli Peppers - Snow
10. Jackson 5 - I Saw Mommy Kissing Santa Claus :) (Biraz daha ciddi versiyonunu Amy Winehouse'un sikintili ama derin sesinden de dinleyebilirsiniz)

Ben yine cok konustum, cok anlattim. Artik cekileyim.

Yine verilmis sozlerle dolu bir yazi yazmamaya calistim bu sefer dikkatinizi cekerim. Yeniden hergun yazacagim demeyecegim. Yoksa bu durum Facebook'ta "in a relationship" olup tum arkadaslarini heyecanlandiran, 1 hafta sonra "single" durumuna gecip arkadaslarini uzen ve yine kisa bir sure sonra (ayni kisiyle) "in a relationship" olup bu sefer arkadaslarini bayan insanlar gibi olacak.

O yuzden hicbir duyurum, hicbir iddiam yok.

Sadece sunu belirteyim. Okulum yeniden basladi. Dolayisiyla yeniden deli gibi ders calismam gereken gunler beni bekliyor. Bunun da ne anlama geldigini tum Master ve PhD dunyasi tahmin edecektir.

1. Evim her zamankinden cok cok daha temiz ve duzenli olacak.
2. Ozel ilgi alanlarima buyuk onem verecegim.

Nitekim bu blog da bir proje yetistirme gecesinde dogmustu. :)

Beyaz kristal tanelerinde yuvarlanacaginiz; ise, okula pamuk sekeri gibi bir dunyada, hic sorunsuz gideceginiz bol karli ama yumusak havali gunler diliyorum!

New York'tan sevgiler!

Duygu

Monday, January 10, 2011

BU BIR FRAGMANDIR. FILMIN ADI: TANRI TURISTIN YANINDA OLSUN!

Cok ayip ettim degil mi?

Haklisiniz. Aslinda verdigi sozleri tutmayan super sinir insanlardan degilimdir ama bu seferlik kendime ve sizlere verdigim sozu tutamadim malesef.

Her gun yazamadim. Araya buyuk bir tatil aldim. Cok ayip ettim. 

Ozur dilerim ama yeni bir film projesinde basrol teklifi almistim ve tabiki geri ceviremedim.

Bastan anlatayim.

Basrol oyunculari: Ben, annem, teyzem, kuzenim, sevgilim ve kedimiz Patsy.
Ekstralar: New York nufusu.
Yonetmen: Kader'i aglari ve Sans'in eseri tesaduflerin ortak yapimi.
Film lokasyonlari: Ankara, Istanbul, New York ve Manhattan'in ortasinda 50 metrekarelik bir ev.
Sonuc: Tam bir bas yapit!

Sizlere izletmek icin sabirsizlaniyorum. Yalniz film biraz uzun, bir oturusta bitmez. Dizi gibi izlenmesi gerekiyor ama endiselenmeyin, dizi derken LOST'u kasdetmiyorum. 5 bolumde biter. Yalniz simdiden belirteyim, ikincisinin cekimlerine basladik sayilir. O da Mayis'ta tamamlanacak. Once birinci filmi seyredelim, o zaman da ikincisini seyretmek icin hep birlikte ayni yerde toplaniriz.

Tekrar ozur dilerim. Duzenli blog yazma yemini etmistim ama film teklifi gelince geri ceviremedim. Iyi ki de cevirmemisim cunku size anlatacagim yeni hikayelerim ve gosterecegim yeni resimlerim oldu.

"TANRI TURISTIN YANINDA OLSUN"

Yarin vizyona girecek. Bekliyorum! :)



Duygu