Duygu.
Emotion.
Sentimento.
Bir dusunun bakalim akliniza hic cocuklarina duygu diye isim veren bizden baska millet gelecek mi?
Avrupa kitasinda pek sanmiyorum. Asyali da az insan taniyor sayilmam, dolayisiyla olmadigini biliyor gibiyim. Avusturalya Aborjinlerinde ya da Afrika yerlilerinde var midir pek emin degilim. Donuk insanlarla dolu Kuzey Amerika'da ya da fazla civik, kivami sasmislarin toplanma bolgesi olan Guney Amerika'da da olmadigina kalibi basarim.
Ama Turkiye'de var iste. O kadar ki 1983 - 1986 yillari arasinda dogan neredeyse her bes kiz cocugundan birinin adi Duygudur inanin; ben de onlardan biri oldugum icin biliyorum.
Gerci dusununce mantikli. Ne de olsa her millet kulturunde, dilinde kendi icin onemli olanlari on plana cikarirmis. Nasil mesela Eskimolarin dilinde kar ile ilgili yuzlerce ifade var ya da tropik iklimli memleketlerde cocuklara mango, papaya falan gibi isimler veriliyor, bizde de aynen o sekilde Duygu diye isim var iste.
Eskimolar icin kar onemli, biz Turkler icin de duygularimiz.
Simdi gelelim hem milliyeti Turk hem de adi Duygu olan bendenize.
Ben bu aksam bir film izledim. Siz zaten biliyorsunuz. Bilmemeniz mumkun degil, tum Turkiye olarak acilis gununde ayni anda izlediniz, olan var olmayan var hic dusunmediniz tabi ama bizim bu taraflara biraz rotarli ulasti iste.
Adi Ask Tesadufleri Sever. ( www.asktesaduflerisever.com )
Film cok guzel. Sonucta icinde sizin benim gibi insanlarin ilgisini cekebilecek pek cok oge bir arada. Ask, iyi aile iliskileri, kotu aile iliskileri, eski topraklar, yeni yetmeler, nesiller otesi baglar, nesiller arasi anlasmazliklar ve tabi bir daha ask.
Bunlarin hepsi cok hos. Hepsi insana zamanin nasil gectigini anlamadan bir solukta izlettiriveriyor bu filmi. Ama benim icin bundan cok daha otesi var.
Ben Ankaraliyim. Gururla belirteyim.
Ve son 2 yilda Ankara'da gecirebildigim sure toplam 2 hafta. Icindeyken anlamaz insan ama uzun sure disinda kalinca dusunur bazen.
Ankara'nin yollari, binalari falan hic begenilmez. Hicbir zaman "estetik" bir sehir olamamistir. Devlet memurlarinin hayat mucadelesi verdigi, ciddi, soguk ve sert bir sehir portresinden yobaz ve medeniyetsiz insanlarin kendi saltanatlarini kurdugu "yesil" bir sehre donusmustur Ankara malesef. Mesela her icine girdiginizde cirkin tuvaletlere benzerligi sebebiyle neredeyse cisinizi getiren o kugulu altgeciti bu degisimin simgesi gibidir adeta.
Benim Kugulu Park'imin guzelligini sonduren, yollarda Ankaralilarin yarattigi o canliligi, hareketliligi olduren cirkin alt gecit. Evet, gercek hayatta Kugulu Park'in da Tunali Hilmi'nin de eski tadi kalmadi belki ama film ya iste, insan yine de guzel goruntulere kaniyor. Benim butun cocuklugumun bu parkta gecmis oldugunu da hesaba katarsaniz, filmde parkin gorundugu ilk sahneden itibaren beni tutan aglama komasini da normal karsilayabilirsiniz.
Her neyse duygusalligi bir kenara birakalim, ne diyorduk? Ben Ankaraliyim ve tum olumsuzluklarina ragmen bununla gurur duyuyorum. Cunku Ankara fiziksel guzelliklerin eksikliginden kalan boslugu manevi guzelliklerle doldurmus bir sehirdir. Ya da eskiden oyleydi diyelim. Benim anilarimda oyle.
Iste bu filmde de tam olarak onlari buldum ben. Anilarimi. Karne gunu Tunali'da yapilan yumurta savaslari, Kugulu Park'a gitmeler, Turkiye'nin geri kalan nufusunun nefret ettigi ama bir sekilde Ankaralilara sempatik gelen "la bebe"li cumleler, Manhattan, Sinasi Sahnesi, Cafemiz, Cinnah, Botanik Parki, eski Ankara evleri, hatta ve hatta bu evlerin birindeki fayanslar. Deniz karakterinin kucuklugunde yasadigi evin banyo fayanslariydi sanirim, bizim eski Tunali'daki evde de mutfaktaydi onlar.
Simdi nasil aglamayayim ben bu filmde?! Inanin filmin ana konusu olan aski gozum gormedi, hatta bu kadar fazla tesadufi olmasi biraz sikti bile beni. Ama o Ankara ogeleri. Sadece Ankaralilarin farkina varabilecegi o incelikler. Iste onlar beni bitirdi ve o cirkin, o egitimsiz kara beyinli dincilerin yuvasi haline gelmis benim guzel Ankarami deli gibi ozlettirdi bana. Ondan yoksun olmaktan, ondan uzak olmaktan hic hoslanmadim o 118 dakika boyunca.
Normalde Ankara'yi pek ozlemem ben. Icinde yasayan ailemi ve dostlarimi ozlerim sadece. Ankara'da degil Tunceli'de olsalar fark etmez yani - ki yakinda o da olacak, buyuk cogunlugu CHP'ye oy vermis nadir sehirlerden oldugundan Tunceli, hepsinin toplanip oraya yerlesmesine az kaldigina inaniyorum.
Ama bu film oyle guzel, oyle gercek anlatmisti ki Ankarayi ozlememek mumkun olmadi! Bu filmde benim Ankaram vardi, yeni turemis bir grup eskiyanin Ankarasi degil. Dolayisiyla cok begendim ben bu filmi.
Ve dusundum. Ben ve benim gibi yuzbinlerce genc kendi ozgur iradeleri ve kisisel dusunce yapilari dogrultusunda bir secip yapti.
Estetik yoksunu sehirleri terk edip dunyanin dort bir tarafina dagildi, dagilmaya da devam edecek. Cogunun kafasinda Turkiye'de elde etmelerine 40 yil bekleseler firsat verilmeyecek basarilari yakalamak var. Kolay olanla yetinmeyip zorun ustesinden gelmek var. Ben sahsen sirf o yuzden kalktim, 8500km uzaga tasindim ama yine de insan boylesi bir secim yapip kendini mahrum ettiklerini nadiren de olsa aklina getirmeden yapamiyor.
Benim Ankarami benim bir zamanlar yasadigim gibi anlatabildikleri ve hafizamdaki tum guzel anilari yeniden canlandirdiklari icin film ekibindeki herkese tesekkur ederim!
Belki bir gun Ankara yeniden bizlerin gonlunde, Mustafa'nin da icinde yattigi gibi bir baskent olur.
Olamaz mi?
Olabilir.
Hepinize mutlu anilar biriktirebildiginiz sehirlerde gecen mutlu yasamlar dilerim!
Duygu
No comments:
Post a Comment